- 22.09.2012 00:00
Türkiye dün bir ilki yaşadı. 27 Mayıs 1960 darbesinden bu yana ilk kez bir darbe girişimi sivil mahkemede yargılandı ve ceza aldı.
İki gündür bu süreci nefessiz izledik. Mahkemenin karar vermesi biraz uzadı ama sonuç sivilleşme ve demokratikleşme açısından tarihi bir dönüm noktası. Tarihi diyorum çünkü Türkiye 1960'tan bu yana açık kapalı birçok darbe yaşadı. Gerçekleşsin veya gerçekleşmesin sivillerce hiçbirine karşı çıkılmadığı gibi dava da açılamadı.
Bu sürecin kırılma noktası 27 Nisan e-muhtıraydı. O tarihte AK Parti hükümeti muhtıraya karşı çıkarak bugün darbe girişimlerinin yargılandığı süreci başlattı. Balyoz Darbe Planı, gerçekleşen eski darbeleri hatırlatan en kapsamlı girişimdi. Meclis'e ültimatom veren, milli mutabakat hükümeti kurduran askeri aklın, halka yönelik operasyon planları insanın kanını donduracak nitelikteydi.
Yargı, geçmişte ifadesi dahi alınamayan dokunulmaz generallerin, sivilleri küçümseyen tavırlarına, baskısına rağmen pes etmedi tarihi görevini yerine getirdi.
Siyasetin neden 7 önerisi yok?
Şu sıralarda herkesin kaygıyla izlediği şey şiddetin yoğunlaşması...
Ankara'da bir siyasetçi şöyle diyordu:
"İyi şeyler yapıldı, şimdi de terörle mücadele ediliyor, edilmeli de... Ama bölge halkıyla ilişkide bir yanlışlık var. Bu yanlışlık düzeltilmeli ve bir an önce bir çıkış yolu bulunmalı."
Peki, bunu kim yapacak? Sadece siyasiler değil, herkes elini taşın altına koymalı. Bir süre önce Yıldıray Oğur Taraf gazetesinde 7 adım atılarak barışa nasıl ulaşılacağını yazdı. Önerinin sahibi yaklaşık 14 yıl önce devletle PKK arasındaki barış görüşmelerinde görev alan Balıkçı lakaplı İlhami Işık. O zaman Öcalan'ın inisiyatifiyle uzun süre silahlar susmuş "Birleşik Kürdistan" talebinden vazgeçilmiş hatta PKK'nın adı bile değiştirilmişti.
İlginçtir, o günkü koalisyon hükümetine, güçlü vesayet rejimine tanınan bu fırsat bugün arkasında yüzde 50 halk desteği olan bir iktidara tanınmıyor. Dahası şiddet, tam tersine mevcut iktidarı alaşağı etmek için bir araç olarak kullanılıyor. Işık, işte bu kirli zemine rağmen 7 önerisiyle barışın gelebileceğini ileri sürüyor. Bu öneriler farklı zamanlarda birçok siyasetçi ve kanaat önderi tarafından da dile getirildi.
Şimdi o 7 formüle biraz yakından bakalım.
1- Türkiye vatandaşlığı tanımının anayasaya girmesi.
2- Şiddete bulaşmamış tutuklular için ceza kanununda değişiklik yapılması.
3- Avrupa Konseyi'nin yerel yönetimler şartının kabul edilmesi.
4- PKK'nın 'ama'sız ve şartsız olarak silahlı mücadeleyi bitirmesi. 5- 2018'de ana dille eğitimin kabul edilmesi.
6- PKK'nın tüm güçlerini sınır dışına çekmesi.
7- Öcalan'ın ev hapsine çıkartılması.
Bu 7 öneri arasında 1, 3 ve 5'inci maddelerin Meclis ve hükümet tarafından yerine getirilmesi hiç de zor değil.
Burada asıl sorun Gülay Göktürk'ün de belirttiği gibi PKK'nın yapacaklarında...
Bugün PKK, 98'den farklı olarak iki özelliğiyle öne çıkıyor. Hükümeti alaşağı etme misyonu ve "demokratik özerklik"le ifade ettiği "statü" talebinde diretmesi... Birinci hesap tutmaz, ikincisine gelince, statü için silahlı mücadele vermenin gereksizliğini CHP'li Hüseyin Aygün'ü kaçıran "dağdaki çocuklar" bile biliyor.
Bu nedenle Hükümet ve Meclis reformlardan vazgeçmemeli. Ayrıca başta AK Parti ve CHP olmak üzere tüm partiler tıpkı Balıkçı gibi kendi çözüm formülünü ortaya koymalı.
Artık açılım süreçlerini aşan bir Türkiye'deyiz. AK Parti 30 Eylül kongresinde, CHP de beklenen Kürt raporunda içi dolu çözüm önerileriyle Türkiye toplumunun karşısına çıkmalı.
Yorum Yap