- 28.03.2016 00:00
Değerli okuyucular öylesine garip, kaygı verici, anlaşılmaz, ürkütücü günlerden ve de yıllardan geçiyoruz ki “insanlık onuru” için yazarın asli işi olan yetkilileri uyarı görevi; halka da şiddete bulaşmayın ikazlı yazılar yazmak suç unsuru sayılan günlerden geçiyoruz.
Ne yapsalar da sorumluluğum gereği şiddet içeren yaklaşımlara hep karşı çıktım, çıkmaya da devam edeceğim. Nitekim 7 Mart’ta “Okuyucu Çığlığı ve Yazar” başlıklı makalemde. 14 Mart 2016 Pazartesi günkü “Surda çıplak Kürd” yazımda da aynı minvalde anayasal ifade özgürlüğü bağlamında taraflara uyarı görevimi yaptım.
Kurumların, devletin, insanların, toplumun, bireyin onuruna yakışmayan, ayrıştıran, ötekileştiren yaklaşımlara karşı evrensel, yasal ve anayasal hak ve özgürlüklerden örnekler vererek yasal sınırlar içinde tarafların uygulamalarda bulunmalarını istedim, isteyeceğim.
Bazıları görevden vazife çıkartarak harfleri, kelimeleri, cümleleri, paragrafları cımbız ile çekerek söylenmek istenmeyeni söylenmiş gibi anlamlar yükleyerek hukuka uygun uyarı görevini yapanları suçlama gayretleri gütseler de “insanlık onuru” için görevimizi yapacağız.
48 yıllık gazetecilik, yazarlık hayatımda 30 yıldır Çağdaş gazetesinde Batman halkı ile Batmanlı olarak yazılarımla diyalog içindeyim. Memleketimin, halkımın sorunları ile hemhal olmak için beni okuyanlara doğru bilgi aktarma konusunda dürüstçe yazmak zorundayım.
Bu ilkeden yola çıkarak her türlü sansür ve oto sansürle mücadele ederken yazılarım ile yetkililere mesuliyet yükleme gayreti içinde oldum. Yaptıkları hatalar yüzünden kurum ve de yöneticilerin içine düştüğü olumsuzluklar sonucu halkın çektiklerini görsünler istedim. Uygulama ve icraatlarında yanlış yaparlarsa yalnız kurumların, halkın, insanın, şehirlerin değil; bütün ülkenin zarar gördüğü, göreceğine dikkat çekmek istedim.
30 yıldır maddi karşılık beklemeden Batman Çağdaş Gazetesi’ne yazılar yazdım. Diğer gazetelerin çalışanlarına yaptıkları patronaj tahakkümüne karşılık Barman Çağdaş’ta ne bana ne de çalışan personellerine sistematik baskı uygulamadıkları için bunca yıl yazı yazdım. Ancak görünen o ki egemen merkezi güç taşra medyasına kadar inmeye niyetli.
Oysa özgür, bağımsız, basın aslında iktidarlar için denetim, yanlışları düzeltme anlamında bulunmaz nimet iken “bağımlı” hale getirtilerek bindikleri dalı kestiklerinin farkında değiller. Ancak muktedirlerin uzaktan kumandasına bağlanmış medya en çok onlar için tehlikeli ve de tuzaklarla dolu çok daha kara günlerin habercisidir.
Gazeteciyi, köşe yazarını “suça” eşitlersen basın üzerinde ağır bir yaptırım istiyorsun demektir. Özgürce yazı yazma cesaretini kırıyorsun demektir. Bu bir oto sansürdür. Gazeteci ve yazarın görevi topluma “yasal” gerekçesi olmadan sansürü sineye çekmek değildir. Bizim asli görevimiz halkı haberdar etmek, yanlış yapan görevliyi de ikaz etmektir.
35 yıl adliye koridorlarında, duruşma salonlarında adaletin işleyişini fiili takip ettim. 48 yıllık gazetecilik ve yazarlık hayatımda insan ve yurttaşın hakkını savundum, savunmaya da devam edeceğim. Türkiye’de gazetecilik hak ve sorumluluğu ilkelerinden vazgeçmedim. Allah imkânı ve fırsatı verdiği sürece de yazı yazmaya da devam edeceğim.
Halkın haber alma hakkını yazar olarak ifade özgürlüğümü yasal, anayasal çerçeve içinde kalarak sonuna kadar dürüst ve doğru olarak kullanacağım. Halkın öğrenmek istediği olayları yapabildiğim kadarı onlar adına izleyeceğim. Bilgileri yasal ve anayasal engeller dışında hiçbir telkin, öneri, etki, istek, baskı altında kalmadan vereceğime dair ilk gün kendi kendime namus sözü verdim. 48 yıldır bu yoldan şaşmadım, şaşmaya da niyetim yoktur.
İnanmadığım bir görüşü hayatım boyunca savunmadım, bu yaştan sonra kimse benden savunmamı da beklemesin. Gerçeklere ve doğrulara saygı duymak ve uymayı görev bildim. Başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere insanlığın evrensel değerlerini, farklılığı, çok sesliliği; milliyet, din, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, sınıf ve felsefi inanç ayırımı yapmadan tüm bireylerin ve halkların haklarını haber ve makalelerimde gözeteceğime dair yemin ettim.
İnsanlar, topluluklar arasında nefreti, düşmanlığı körükleyen yazılar yazmamaya. Birey ve toplulukların kültürel değerlerine, inançlarına saygı göstererek; her türden şiddete karşı yazılarımla karşı duracağıma dair ilke edindim. Mesleğimi istismar etmek ya da kötüye kullanmayı asla düşünmedim, düşünmem de.
İftira, hakaret, lekeleme, saptırma, manipülasyon, söylenti, dedikodu ve de dayanıksız suçlamayı meslek hayatım boyunca yapmadım; bundan böyle de yapmayacağım. Tehdit, baskı ve şantajlara da boyun eğmedim, eğmeyeceğim. Yaşadığım ülkemin yasalarına saygılı olmamla birlikte hükümet ya da benzeri kurumların müdahalelerine hep kapalı kaldım, kalmaya da devam edeceğim. Mesleğim icabı yalnızca meslektaşlarım, kamuoyunun değerlendirmeleri ve bağımsız yargı organlarının kararlarını dikkate almayı ilke edindim.
Yanisi ben “insanlığın onuru” için gazetecilik yaptım. Yapmayı da sürdüreceğim. İnsanlığı koruma, adaleti arama, savaşı durdurma, barışa taraf olma suçunu köşemde yazı ve de makalelerimle işlemeye devam edeceğim. Ben, adaletin vicdan kantarı kaçarsa yarın o kantarı kaçıranların da zarar göreceğini varsayarak onları da koruma adına bunları yapıyorum.
Bu herkes tarafından böyle biline.
Yorum Yap