Gezi Parkı Direnişi ve Toplum

  • 3.06.2013 00:00

 Egemenlerin zulmü karşısında hak, adalet, eşitlik, özgürlük ve çevre için “direniş”ten daha kutsal davranış şekli yoktur. Tarih haklı direnişçileri yücelterek asla unutmazken, zalim muktedirleri ise hak ettikleri yergi ve eleştiri ile kınayarak tarihin çöplüğüne atmıştır.

İstanbul Taksim Gezi Parkı ile patlak veren ve bütün Türkiye’ye yayılan direniş hak, doğa, ağaç, yeşillik, çevre için yapıldıysa bana göre dünyanın en önemli eylemiydi.

Nitekim ilk etapta ağaç katliamına karşı koyan BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve çevrecilerin karşı çıkışı bana göre bu kutsal görevi içeriyordu. İlk saatlerde bende çevre, ağaç ve doğa gerekçesi ile AKP Merkez Karar Yönetim Kurulu üyesi bir tanıdığımı arayarak uyarma gereğini duydum. Ancak 5 gün süren gaz ve tazyikli su ile yüz binlere orantısız güç kullanılması uyarımın adresini bulmadığını da üzülerek öğrenmiş oldum.

Şehirlerimizi, kasabalarımızı, mahalle hatta köylerimizi “kentsel dönüşüm” adı altında tek tipleştirildi. Ruhsuz, yeşilliksiz, ağaçsız, beton ve taş yığını bloklar haline getirildi. Ama artık halk “Gezi Parkını” gerçeğinden hareketle 50 şehirde tepki vererek yeter dedi. Hem böylece iktidar sınırlarını öğrenmiş olacak. Hükümet her canı istediğini yapacak hesabından da belki böylece vazgeçecek. Çünkü her şehir, vadi, ova, orman, dağ o belde halkınındır. Ona danışmadan, onunla istişare etmeden, onayını almadan “ben yaptım oldu” diyemeyecek.

Yaşadığım Konya şehrinden örnek verecek olursam önce Zafer alanını yenileme adı altında ağaçları kestiler. Sonra her yıl farklı proje ile kaldırım çalışmaları yaptılar. Tıpkı İstanbul İstiklal caddesi gibi ruhsuz, kuru, zevksiz, yeşilliksiz taş bir semt haline getirdiler.

Yaz aylarında tamamı taşlarla kaplı Zafer fırın gibi pişmekte ve ateş fışkırmakta. Kışın Sibirya gibi donarak yayalar değil yürümek kayak pistinde kayar halde geldiler.

Başta Belediyeler ve proje sahipleri vatandaştan aldıkları vergilerin tatlı rantı ile önce Alaaddin çevresini, sonra Alaeddin caddesini Mevlana’ya kadar taş bloklar ile kaplattılar. Tabii bu çalışmalar yapılırken ağaçları yok etmekten geri kalmadılar. ( Çok değil 15-20 yıl önceki resimlere bakın ne demek istediğimi anlarsınız.)

Derken Şerafettin Camisi ile Vakıf alanını taş yığını haline getirdiler. Öyle ki hızlarını alamayan şehir vampirleri Şems camisinin bahçesini kazarak altına demir döşediler; üzerini betonla kapatıp, betonun üzerini taşla kapladılar ki 765 yıldır ağaç, gül, çiçek ve toprakla iç içe olan Şems-i Tebriz’i nin bahçesini bir daha asla nefes dahi almaz hale getirdiler.

Tamam artık bu şehri daha fazla tahrip etmezler diye düşünürken aynı kafa bu sefer Mevlana Türbesi ve Sultan Selim Camisinin yüzyıllardır kullanılan giriş kapıları karşısındaki ağaç, çam, çiçek ve yeşilliği yok ederek taş bir meydana dönüştürdüler.

Yalnız Konya’mı? Tabii ki hayır. AKP Belediyelerinin elinde olan bütün şehirlerin merkezleri tek bir el tarafından tek tip bir proje ve tek tip malzemelerle ( kullanılan taşlar, alt – üst geçitler, parklar, bahçeler, çöp bidonları, çim, çiçek, aydınlatma v.s.) bir birinin kopyası taş ve beton şehirler haline getirildiğini görüyorsunuz/yaşıyorsunuz.

Demokrasiyi sandık, oy, iktidar, muktedir olmak ve de yüzde 50’yi bulmak olarak algılayanlar; karşı sesleri, tazyikli su, gaz, cop ve polis gücüyle sindirerek hakim olacaklarını zan ediyorlar. Ancak Kürd sorununda ve İstanbul Gezi Parkında uç veren örneklerde olduğu gibi toplumsal tepki oluştuğunda gerçeğin hiç te öyle olmadığını inşallah anladılar.

Nitekim bu yüzleşmenin sonucu AKP hükümeti Kürd sorununda “barış” yolunu seçti. Taksim direnişinin ülke çapında yaygınlaşması sonucu da polisi taksimden çekti. Ve gerçekle yüzleşme sonucu Başbakan R. T. Erdoğan her ne kadar “Topçu Kışlası ya da uygun görülse AVM yapılacak” dese de “gaz kullanımında yanlış var” diyordu. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “ İkna edici çalışmalar yapılmalı. Olan bitenden dolayı yanlış varsa özür dilenmeli” diyerek toplumun gücü karşısında geri adım atabiliyordu. Ancak gazeteci kökenli Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar “ayık kafayla seçim sandığını bulamayanlar, sarhoş kafa ile eylem yapıyorlar” diyerek tekrar seçilmek için topluma hakaret edebilme cesaretini gösteriyordu.

Bu noktada beni sevindiren ve düşündüren iki gelişme gün yüzüne çıktı. Sevindiren kentsel dönüşümün sağladığı rant sonucu hayatın hemen her alana yayılması sonucu doğa, yeşillik, ağaç ve yaşam için belirginleşen endişe nedeniyle toplumun tepki verme olgunluğu yakalaması oldu. Düşündüren taraf ise tepkinin ideolojik argüman mı yoksa şehirlerimizi yaşanmaz kılan projelere karşı bir tepki olup olmadığı endişesini taşımamdır. Zira AKP Hükümeti’nin olumsuz politikaların karşı duruşun dışa vurumu ise hoş karşılarım. Ama salt CHP versiyonlu ideolojik tepki ise korkarım ki AKP rantçıları ve Tayyarlar galip gelecekler.

Zira egemen ve rantçılar bir hayli yol aldı. 1950’ li yıllardan günümüze GAP projeleri adı altında coğrafyamızın ekolojik dengesi yok edilirken yazık ki toplum sessiz kaldı. Dicle Nehri üzerinde kurulacak Ilısu barajı ile yalnız on bin yıllık medeniyetler şehri Hasankeyf değil, vadi boyunca doğada yer alan bütün canlı nesiller ( insan, hayvan, bitki) yok olacak.

Bu tahribata ve katliama gazetecilik mesleğine başladığım 1968 yılından beri haber, röportaj ve makalelerimle karşı çıktım. Yetinmedim 20 bin TL cebimden harcayarak “Hawar Hasankeyf’in Çığlığı” adıyla A-4 ebadında 4 renk ofset 105 slayt resimli bir de kitap yazdım. (İnternet üzerinden kitap siteleri ve mlatifyildiz.com dan temin edebilirsiniz.)

Ne yazık ki benim gibi duyarlı birkaç aydın, gazeteci, yazar ve çevreci dernek ile sivil toplum kuruluşları dışında direnişlerimiz maalesef toplumsallaşmadığı için egemenler bir bir HES barajlarını yapmaktan geri kalmadılar. Hasankeyf’te her geçen gün sulara boğulmaya doğru adım adım yaklaşmakta olduğunu da üzülerek ve kahrolarak belirtmek isterim.

Gezi Parkı ve 200 ağaç için gösterilen duyarlılığın (ki onları candan destekliyorum) milyonlarca ağaç, hayvan neslini ve de tarihi Hasankeyf’i yok edecek Ilısu ve benzeri HES’ler içinde toplumsal direniş göstermelerini beklemek sanırım biz çevrecilerin hakkı olsa gerek.    

NOT: Genel Yayın Yönetmenliğini Ayhan Bilge’nin yaptığı “Toplumsal Alternatif” aylık dergisinin ilk sayısı 10 Mayısta okuyucuları ile buluştu. Büyük ilgi gören derginin 2. sayısı da yayınlandı. “Barış, Hasankeyf ve Hawar” başlıklı makale yazdığım dergiyi Türkiye’nin her yerinde dergi satan gazete bayilerinde bulabileceğiniz gibi; www.toplumsalalternatif.com adresinden abone de olabilirsiniz. Toplumsal Alternatif önemli siyasi bakışı; zengin yazar kadrosu ile okunması gereken farklı bir dergidir. Okuyunuz, okutunuz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums