BABA, EVLAT ve NASİHAT

  • 9.04.2013 00:00

 1978 de yüksek tahsilimi tamamlamıştım.12 Şubat 1980 tarihinde 10 yıl 5 ay süren İlkokul öğretmenliğime son verdim. Aynı gün özel kurye ile Ankara’dan dostum, Milli Eğitim Bakanı Müsteşarı Abdullah Nişancı Konya Karma Akşam Ortaokuluna tayin yazımı gönderdi. Vali Lütfi Tuncel de aynı gün göreve başlattı. Ankara’dan tayini çıkan ve aynı gün bulunduğu ilde ve okulda göreve başlatılan ender şanslı öğretmenlerdendim.

            Akşam Ortaokulu Tarih ve Coğrafya öğretmenliğine geçer geçmez şansım döndü. Konya İdmanyurdu 2. Başkanı, tarımsal sulama ve yağmurlama DASAT’ın sahibi Süleyman Birben basın danışmanı olmamı istedi. Akşam öğretmenlik, gündüz reklamcı, 2 gazete Konya temsilciliği (Günaydın ve Tan), mahalli Yeni Konya bir de basın danışmanlığı 5 ayrı görevim vardı. İşlerim yoluna girmiş; sabah 06 gece 24 çalışıyor başımı kaşıyacak, nefes alacak durumda değilim. Konya’ya gelişimin 7’ci yılında nihayet hedefime yakalamıştım.

xxx

            DASAT şirketi için 22 Şubat 1980 tarihinde Mersin’den yeni dönmüş, argın yorgun akşam yemeğine ilk kaşığı salladım ki telefon çaldı. Söylenerek ahizeyi kaldırdım. Telefon Batman’dan geliyordu. Babamı Diyarbakır SSK hastanesine kaldırmışlar, durumu iyi değilmiş. Tanıdık bir doktor bulup rapor aldım. Aynı gece 15 günlük patronum Süleyman borç alarak saat 00.30 da Kontaş firması ile Adana üzerinden Diyarbakır’a yola koyuldum.

            Ertesi gün saat 17. 30 da 15 saatlik yolculuktan sonra Diyarbakır’a vardım. Doğru hastaneye babamı görmeye gittim. 26 Şubat’ta ameliyat olacakmış; ancak şekeri düşmediği için Tıp Fakültesine sevk etmişlerdi. Hastanede ziyaret etiğimde doktorlar iyi olacak dediler. O da öyle görünüyordu. Morali iyiydi. Bir gün yanında kaldıktan sonra ellerini öptüm, tatlı ve güzel şeyler söylemekten başka bir durumda değildim. Önce Allah’a, sonra doktorlara ve de orada kalacak kardeşlerime emanet ederek ayrılmaktan başka çarem yoktu.

TIP Fakültesinde okuyan kardeşim Seyithan ve Sait yanında kaldılar. Ağabeyim Abdulgaffar, ben, Mahmut Batman’a döndük. Batman faili belli cinayetler nedeniyle o günler savaştan çıkmış şehri andırıyordu. Akşam 18.00 de hayalet şehre dönüyor. Sokaklarda in cin top oynuyordu. Her gece silah sesleri arasında uyuyorduk.

            xxx

Babam uzun yıllardır tehlikeli bir böbrek hastasıydı. Böbreğindeki taşları mesane yoluyla atıyordu. İlkokul 3 veya 4. Sınıftayım, galiba 1960 İhtilalının olduğu seneydi. İlk Hac farizasını yaptığı yıldı. Hatırladığım kadarıyla ilk böbrek taşı sancısı o yıl başlamıştı.

Babam sancılanmaya başladığında tedirgin olur ve korkardım. Yine öyle bir günde “Ne tırsa lawo (Korkma oğul), ez başım Latif ( ben iyiyim Latif) dediği günü unutmuyorum.

xxx

Konya’da Tıp rehberi çıkarıyordum. Bevliyeci bir doktor arkadaşım vardı. Cam bölme içinde nohut, ceviz, hatta yumruk büyüklüğünde onlarca hastasının böbreklerinden ameliyatla çıkardığı taşları muayenehanesinde teşhir ediyordu.

Taşın biri hurma çekirdeği kadardı. Onu gördüğümde babamın işkence gibi süren sancılar sonucu düşürdüğü taşlar hatırıma geldi. Doktora “babam bu büyüklükte taşları mesane yoluyla düşürüyordu” dediğimde; kibarca yalan söylüyorsun demedi de abartıyorsun dedi. İnanmıyorsan telefonu ara sor dediğimde inandı. Bir doktor olarak hayretler içinde kaldı ve normalde böyle taşların ancak ameliyatla alınabileceğini söyledi. Ama babam bir defa değil; birkaç defa hurma çekirdeği büyüklükte taşlar düşürdüğüne bütün aile şahit olmuştuk.

Babamın her sancısı geldiğinde; sıcak su torbası ve sıcak su banyosu hazırdı. Bazı doktorlar babama “Bira” içse rahatlayacağını söylemişti. Aslında doğru bir tespitti. Ancak babam yöresinde saygın, ün salmış bir Melle, Seyda, yani din âlimi şahsiyet olduğundan bira böbrek taşlarına çok iyi gelmesinden yola çıkarak farklı bir çözüm geliştirdi. Arpayı fermente etmeden, (alkol özelliği almadan) bir tencerede bol suyla iyice kaynatır ve o suyu içiyordu.

O zamanlar Tıp bu kadar ilerlemiş değildi. Hatta o yıllarda kardeşim Tıp Fakültesi öğrencisi olduğu halde yine de çaresizdik. Rahmetli annem telaşla gece yarıları gaz ocağında su kaynatmaya başladığında anlıyorduk ki babamın böbrek sancıları başlamıştı.

Yukarda demiştim ya Şubat 1980 yılında 7 yıldır beklediğim fırsatı yakalamış, 5 ayrı yeni imkâna kavuşmuştum. Ancak hasta olan babamdı. Gece tanıdık bir doktordan 7 günlük rapor alarak Diyarbakır’a geldim, 28 Şubat’ta da Konya’ya geri dönmek zorunda kaldım.

Meğer bu sinsi hastalık ameliyattan sonraki ilk günlerde iyi bir görüntüyü veriyormuş. Ağabeyim, kardeşlerim, annem sevinç ve umut içindeydiler. Hepimizin dudaklarından dua seli akıyordu. Bu seferde kurtulsa diye kim bilir o evlatları için, biz de onun için kafamızdan ne planlar yapıyorduk. Babam 9 ay önce BAĞ-KUR’ dan (Haziran 1979 da) emekli olmuştu. Evden camiye, camiden eve gitmenin düşlerini kuruyordu. 8 evlat, bir aşiret; o aşiret kadar geniş bir akraba ve yakınları için mücadele ile geçen ömründe ilk kez rahat bir nefes alacaktı.

xxx

Ben o zamanlar Konya’da yaşıyordum. Batman – Konya arasında yolculuk 15 – 17 saate arasında Adana üzerinden aktarmalı gidiliyordu. Konya’ya kadar yol boyu beş dakika olsun gözüme uyku girmedi. Babamı iyi görmüştüm, doktorlar iyi demişlerdi, aile bireyleri de öyle. Ama babam gerçekte çok hastaydı. Bir yandan kendimi teselli ediyor, bir yandan “Allah göstermesin” diyerek her türlü kötü sonucu karşı kendimi hazırlamaya çalışıyordum.

Normal olmayan taşları mesene yoluyla yıllarca attığı için prostat olmuş dediler. Ameliyatı iyi geçti dediler. Ne yazık ki ağabeyim Abdulgaffar, kardeşlerim Sait ve Mahmut babamın prostat kanseri olduğunu biliyorlardı. Ancak ne bana, ne diğer kardeşlerime ne annem, ne de rahmetli babamın kendisine bu acı gerçeği söylememişlerdi. Bu yüzden doktor kardeşim Seyithan ve ben onun son nefesinde yanında olamadık. Batman’a Telefon edip her sorduğumda “iyidir, gelmenize gerek yok” diyorlardı.

10 Nisan Perşembe günü saat 17.00 de Batman’dan telefon var dediklerinde kalbim duracak gibi oldu. Her an babamdan kötü bir haber alacağım sanki içime doğmuştu. Telefon eden kardeşim Mahmut’tu. Babamın komada olduğunu söyleyince aynı gün ilk işim doktora çıkıp 10 günlük rapor almam oldu. Yine aynı gece 20.30 otobüsü ile Batman’a hareket ettim. Cuma günü akşam Batman’a vardığımda babam 10 Nisan Perşembe günü saat 21. 45’te rahmete kavuştuğunu öğrendim. Batman’a Vardığımda cenazesini kaldırmışlardı. Son bir kez babam Melle Abdülkerim’i dünya yüzüyle göremediğim için 33 yıldır içimde bir ukde kaldı.

xxx

Bilen bilir, babaların yaşam sınavı gerçekten seven evlatların içini o kadar anlamlı ki. Bir de hastalık söz konusu olunca çok daha farklı oluyor. Her türlü sonuca hazırdım. Yine de Allahtan ümit kesilmez diye her sabah sağlığı için dua ederdim. Tıpkı ölümü üzerinden 33 yıl geçse de her sabah namazında ona dua ve Yasin göndermeyi ihmal etmediğim gibi.

Aslında vefatından sonra öğrendim ki, doktoru çare yok, en iyisi babanızı evinize götürün; çocukları arasında yatağında huzurla rahmete kavuşsun dediklerini acıyla öğrendim.

Babamın vefatı tarihi, günü ve saati ile böyleydi. Nasıl hatırlıyorsun derseniz her ölüm yıldönümünde olduğu gibi 41 yıl tuttuğum günlüğümün o güne ait anılarımı gözyaşları içinde okur ve o günleri yeniden yaşarım.

Yaşamı boyunca hoşgörüsü, terapi gibi yumuşak otoritesi; din ve dünya bilgisi; alim ve insan olarak vasıfları yüksek bir babaydı. Kürsüleri dolduran yörenin şeyh, mele, aydın ve bürokratların mekanı ile iş yeri bir üniversite gibi işleyen meziyetli bir dergah gibiydi. Babam yaşadığı sürece evlatlarını ve akrabalarını bir arada tutabilme becerisini de gösterdi.

Pek çok baba gibi, benim babam da kendisi gibi olmamızı isterdi. Ne yazık ki nesiller boyu Melle, Seyda olan bir sülaleden gelen babam âlim soyunun devamı için çok istemesine rağmen 7 erkek evlattan hiç birimiz onun izinden gitmedik. Evlatlarından birinin din eğitimini almasını çok isterdi. Hatta kardeşim Abdullah’ı İmam hatip’e gönderdi, ama devam etmedi. Bir gün olsun bu konuda bizi zorlamadı. Bu arzusu içinde ukde olarak kaldı.

Xxx

Babam, Melle Abdülkerim’i hep kendi gözlüğüm ile yorumladım. Hatta yaşadığım bazı olumsuzluklar yüzünden onu suçladım. Ama o bana kızmak yerine, hep nasihat etti.

Ne zaman ki vefat etti, o zaman yanıldığımı anladım. Değişmeye başlamıştım amma artık çok geçti. Beni görmüyor ve işitmiyordu. Babamın duygularını ve hoşgörüsünün arka planını okuyabiliyordum artık amma boş bir yakınmaydı benimki; çünkü babam 33 yıldır yok.

Evimi ayırdığım gün babamın gizli kalan öfkesini dışa vurup üzerime geleceğini düşündüm oysa yüce hoşgörüsüyle elini öpmem için uzattı. Hatta, babama biriktirdiğim bazı şeyleri yüzüne söyledim. Neden bazı şeyleri yapmaya mecbur bıraktığını sorguladığımda bile o hep sevgi ile bana yaklaştı.

Bana karşılık vereceğine, hoşgörüsünü esirgemedi. Ağabeyim anlatır; köyde geçen bir tokattan sonra koruma altına aldığını söylese de; beni sevdiğinden emindim. Bu durumu belki o günler değil amma yazık ki babamı kaybettikten sonra öğrendim. Bazen kendi kendime düşünürken acı çekiyorum. Çünkü bana çok büyük bir ders vermişti.

Konya’ya kimseye haber vermeden tayinimi isteyip Batman’dan ayrılırken kapıyı çarpıp gitmiştim. Mücadeleci ve kararlı olduğumu bildiğinden Konya’ya gelişimin 2. yılında bin 100 km yolu yaşlı haliyle annemi koluna takarak habersiz çıkıp geldi. Kapımı çaldı ve ”sen gelmedin amma bak ben geldim” diyecek kadar yüce ruhlu ve ince duygulu bir babaydı.

Biliyorum her 10 Nisan’da babamla ilgili bir yazı yazıyor ve bu yazılarımda onunla yaşadığım bir anımı aktararak gıyabından özür diliyorum. Bu yürekten özrümü hissediyor ya da duyuyor mu, bilmiyorum. Ama son nefesimi verene kadar her 10 Nisanlarda babam ve beni ilgilendiren makaleler yazacağım. Değerli okuyucularım, benim gibi 33 yıl huzursuz yaşamak istemiyorsanız; babanız sağ ise çok geç olmadan onunla ilişkilerinizi güçlendirin.

Ben değil kutsal kitabımız Kur’an size emir ve tavsiyede bulunuyor.

Nisa/36: Anne, babaya….. iyi davranın.

Bakara/83: …anne-babaya, yakın akrabaya…. Güzel sözler söyleyin.

En’am/151: …babanıza, annenize iyilikten ayrılmayın.

İsra/123: Rabbin sadece kendisine ibadet etmenizi ve anne-babanıza…en iyi şekilde davranmanızı hükmeder.

Lokman/14: Biz insana, anne-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişiz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums