Hep aynı elmayı uzatıyorum sana...

  • 23.06.2012 00:00

 Victor Erice, ödüllü filmi Ayva Ağacı Güneşi'nde ayva ağacının resmini yapmaya çalışan ressamı anlatır. Sonbaharda olgunlaşmak üzere olan ayvaları çizebilmek için güneş ışığını izleyen ressamın kış geldiğinde ışıkla ilişkisi -onu yakalayabilmek için- daha da yoğunlaşır.

 

Mevsimler değişirken, hemen her gün ağacın dallarının eğilmesini, güneş ışınlarının değişmesini izlemeye başlarız ressamla birlikte.

Ağaca belirli bir yönden bakabilmek için yere işaretler koymuştur. Vakit geçtikçe, hiçbir anın öncekiyle aynı olmadığını, gölgelerdeki değişimin binbir ayrıntısını görürüz. Güneşin eğimi değişirken yapraklarla dallara düşen gölgeler de her gün yeni açılara bürünüyor, yeni ışık huzmeleri oluşturuyordur. Ayvaların toprağa kavuşma hevesiyle güneşe sırtını dönme azmi de farklıdır birbirinden.

Soğuk ve yağmurlar başladığında artık tezgâhını kuramaz ressam. Yeni mevsimi bekler. Artık anlamışızdır biz seyirciler: Hiçbir şeyi bire bir, 'olduğu gibi' resmetmek diye bir şey yok. Anda değişiyor her şey, durmaksızın, hiç durmaksızın. Bir ayva ağacı 'olduğu gibi' değildir hiçbir zaman!

Onun güzelliğini resmetmeye çalışanlar fark eder; güzelliğin kaynağına dair bir işarettir o. Yaprağın, dalın, ayvanın, bulutun, rüzgârın, yağmurun, güneşin 'ol' emiriyle her an yaratılmasında saklıdır ağacın varoluş serüveni. Nesnelerin ta içinden gelen cılız sesin işitilmesi de böyle galiba. Her an başka bir ses duyarız. Eşyanın sırrı her seferinde başka bir perdeyi kaldırarak çıkarır sesini.

Sanatta 'güzel'in edebini ve üslubunu yorumlamaya çalıştığım bu on altıncı yazıya geldiğimde, emaneti sorumluluk adabıyla taşımaya çalışan tevhid sanatçısının 'eşyanın hakikati' karşısındaki tutumuna uzaktan ve sınırlı bir bakış atmaya çalışacağım. Önceki yazımda trajik ve dramatik unsurları sanatsal ifadelerin ana malzemesi olarak ele almanın tevhid sanatçısının pek derdi olmadığına değinmiştim. Bunu biraz açabilme arzusuyla Erice'nin filminden örnek verdim. O ve ressamı, göründüğünün aksine, tevhid sanatçısıdırlar bence.

Tevhid sanatçısı 'güzel'i tarif etmekle uğraşmaz, ayva ağacını bize güzelliği esinleyen, onu ilham eden bir işaret olarak gösterir, ardındakine yaklaştırmak ister bizi. Nefsi emmare sanatçısı ise hâkim kültürdeki trajedi ve dram eğilimi nedeniyle şüphe kanallarını çoğaltarak analitik bakışlar getirme derdindedir. İlle o ağacın varoluşsallığını yakalamak ister. Başka ağaçlardan farkını ortaya koymaya çalışır. Tasvirini, tarifini hakikatin çeşitli mecazlarıyla anlatmak durumunda görür kendini. Ağacın kadrajına, ışığın eğimine, ufuk çizgisindeki milimetrik sapmalara göre kendi çözümlerini üretme uğraşındadır.

Tevhid sanatçısı ayva ağacını olduğu gibi resmedemeyeceğini bildiğinden, kendisine görünende derinleşmeye çalışır. Diğer ağaçlardan bir ağaç olarak bakar ona. Ağacın 'şahsi' nitelikleriyle sınırlamaz evrensel bakışını. Çatışmayı, karmaşayı ve dramatik çözümlemeyi elinin tersiyle iterek, ruhun 'bölünmez bütünlüğü'nden çeker alır kokuyu. Neredeyse 'son ağaca' dek bütün çeşitliliği hissettirir bize.

Şeylerin çeşitliliği yerine, bir şeydeki çeşitliliğin izinden gitmeye eğilim duyuyorum ben de âcizane. Olayların kurgusundan ziyade, hallerin kurgusunu ana eksen yapan romanlar esinliyor beni genellikle. Olaylarla ilerlemekten ziyade, şeyler arasındaki bağı işaret eden helezonik bir devam edişi 'hal sanatı'yla gösteren romanlar. Atay'ın Tutunamayanlar'ı, Tanpınar'ın Huzur'u veya Bachmann'ın Malina'sı hep verdiğim örneklerdir.

Bu yaklaşımı bizdeki tefsir ve şerh geleneğine benzetiyorum. Sözgelimi başlangıçtan itibaren yapılan her tefsir, ilk kaynağı sürekli bugüne taşır. Şerhler de bir önceki kaynağa atıfta bulunur, oradan devam ederler. Bu, bir bakıma zamanların, mekânların sözle birbirine bağlanışı ve an'da canlı olmasını temsil ediyor. Vahyi hep an'da hissettiriyor bize. 'Canlı Söz'ün hayat verdiği metinler, bir ağacın dalları gibi aynı gövdede birbirine bağlanıyor, bazen görünür bazen görünmez ilişkilerle.

Sanat eserine dönersek. Ayva ağacı oradadır hep. Aynı yerde kök salarken, halden hale geçişleri, varlığı yeni ve sınırsız bir oluşumla devam etmektedir. Hangi an'da onu kaydedersek edelim, onu ebediyete o haliyle yollamak durumundayız, sanatsal imkânımız bununla sınırlı.

Bu yüzden ancak ve ancak kendi bakışına yansıyan güzelliğe yaklaşmaya çalışacaktır tevhid sanatçısı. 'Ben'ini sadece bir misal olarak kullanacaktır; bir varlık misali olarak. Bu da ona kibir değil, tevazu verir. İfade etmeye çalıştığı her eşyanın her an devam eden 'ol' emrinin muhatabı olduğunu sezdirdiği sürece, tevazu hâkimdir eserlerine. Ayva ağacı bizi artık ilk ağaca da, son ağaca da götürebilir.

Biraz da bu yaklaşımla, eşyayı zamandan ve mekândan kurtararak, 'an'ın sonsuzluğunda görebilmek ister tevhid sanatçısı. Kaynağına, Allah'tan Allah'a olan yolculuğu koymuştur. İlahi aşkı. Neden sonuç ilişkilerini de, mecazları da geride bırakarak.

Sonraki yazımda inşallah devam edeceğim. Fakat her seferinde yaptığım bir paragraflık toparlamayı, bu sefer 'Ateş ve Bahçe' romanımdan yapayım. 'Şeydeki çeşitlilik'le ne kastettiğimi anlatmaya yetecektir sanıyorum. Belki Erice'nin ayvasından daha farklı bir meyveden de bahsetmiyorumdur zaten: "Hep aynı elmayı uzatıyorum sana. Daha olgun artık."

 

l.ipekci@zaman.com.tr  
http://twitter.com/Leyla_Ipekci 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums