Yüz yıllık davalar düzeni

  • 24.01.2012 00:00

 Suçlu değilseniz bile bir suç düzeni içinde, suç mafyalarıyla birlikte yaşamışsınız.

 

Yaşıyorsunuz. Suç işlemeden suçluluk duyma refleksi dahi geliştirmiş bazılarınız. En temiz, en masum yürek bile kirlenir, pas tutar bu 'kemik kan katliam' düzeninde. O yüzden, bugünlerde insana en dehşet verici suçlar deşifre olurken çoğumuzda bir umursamazlık, bir lakaytlık. Kimi siyaseten böyle yapıyor, kimi sahiden.

Zorumuza gidiyor bunca suçun yükümlülüğünü almak. Belki de kaldıramayacağımız, hak etmediğimiz ağırlıkları var. Kanıksamayı, bu alıştığmız kemik düzeni içinde usul usul eritmeyi tercih ediyoruz suç odaklarını. Hele örgütlü suçlar. Suçlu üreten bu sistemi kurutmak değil, onları yok saymak daha kolay geliyor pek çoğumuza.

İnsanın, başına gelen haksızlığa karşı mücadele vermesi doğal. Daha insani olan, bir başkasının uğradığı haksızlığa karşı hakkıyla direnebilmek. Bunu yapmamak içinse bu topraklarda sayısız gerekçesi var herkesin. Sözgelimi, benim de katilim var, benim de katliamcım var, neden seninkileri savunayım, dediğiniz anda. Artık insanlığın en büyük acılarını yarıştırarak 'mağduriyet zulmü' yapmaya başlıyorsunuz.

Ve tabii başkasının suçlusunu adalete teslim etmek için uğraşmaktansa, o başkasıyla kavga edip çatışmaya devam etmek daha kolay geliyor. Kemik düzeni devam ediyor her tür suçluluk duygumuzun eşliğinde.

Bu memlekette 2000'lerde de tıpkı 90'lar, 70'ler, veya 60'lar gibi resmî kurumlara, siyasete, sivil alana, ekonomiye ve medyaya çapalanmış birtakım derin güçlerin ittifakla gerçekleştirdiği kanlı eylem planları devam etti. Onların organizasyonunu kimi zaman belgelerle ortaya koyduk, kimi zaman sadece yaşadıklarımızdan, başımıza gelenlerden kefşettik bunları.

Uzun yıllara yayılan bu kemik düzeni ilelebet sürsün ve gelen hükümetler hiçbir zaman muktedir olamasın diye her daim konjonktüre göre düzenlenen darbe eylem planları 'bin parmaklı el' tarafından uygulamaya sokuldu bu memlekette. Eğer 2000'lerdeki birçok eylem planı bu süreçte deşifre olmasaydı, sadece Danıştay üyesi, bazı rahipler, Hrant Dink değil, bir denizaltıyı izlemeye gelen öğrenciler, bir camide namaza gelen cemaat, bir başka cemaatin liderlerinden biri ve hatta bazı üst düzey siyasetçiler de bugün aramızda olmayacaktı.

O günlerden birinde Avrupa'dan gelen bir grupla buluşmuştum. Israrla şöyle diyorlardı: "Sizin İslamcı hükümetiniz çok fena işler yapıyormuş. Onların bu tavrı yüzünden ülkenizde kolayca rahipler vuruluyormuş, bir Ermeni'yi de vurdular. Nobelli yazarınız da vurulacağını anlayınca kaçmış, ülkesine gelemiyormuş."

"Size bunları kim anlattıysa tamamen saptırmış" dedim onlara. Çünkü bu eylem planlarını hazırlayanlar, bu memleketin köklü bir geleneğinin uzantısıdırlar. 70'lerdeki sağ-sol çatışmalarında da, daha önceki farklı siyasi partilerin iktidar dönemlerinde de bir yığın kanlı eylem planı yapıp onların iktidarını iş yapamaz hale getirerek, kendi tahakkümlerini sürdürebilmişlerdir. Nobelli yazarımız, bırakın hükümet tarafından öldürülmesine teşvik edilmeyi, aksine, onun hakkındaki suikast planını deşifre ederek hayatını korumak için buradan uzaklaştırıldı. Bizzat hükümet üyelerine yönelik olarak ortaya çıkan suikast planları da cabası.

İçinde yaşamayanın anlamayacağı bir derin düzende soluk alıp verdik o yıllarda. Tıpkı 90 yıldır olduğu gibi. Kemal Türkler'i, Gün Sazak'ı, Nihat Erim'i, Kışlalı'yı, Abdi İpekçi'yi, Gaffar Okkan'ı, Musa Anter'i, Hablemitoğlu'nu, Üzeyir Garih'i, Mumcu'yu katletmeyi azmettirenlerin, Muhsin Yazıcıoğlu'nu şüpheli bir kazayla ortadan kaldıranların gün ışığına çıkarılabilmesi için Hrant davası umulmadık bir fırsat sunmuştu. Eğer bu dava çözülürse, diğer maktulleri azmettirenlere de sıra kendiliğinden gelecekti. Çünkü düzen, suç mafyasının ve onunla yaşamaya alışmışların düzeniydi.

Bugün artık gün geçmiyor ki, şüpheli bir asker ölümü, bir albayın intiharı veya bir işadamının katli gibi davalar yeniden açılıyor olmasın. Toplu insan kemik ve kafatasları bulunmasın. Yine gün geçmiyor ki, 90'ların karanlık atmosferinde yakınlarını kaybedenler hikâyelerini anlatıyor olmasın. 12 Eylül'den sonra 28 Şubat ve 27 Nisan da yargıya taşındı. İşkence davaları yeniden açılıyor.

Bu kez de bu davalara sahip çıkması gerekenlerin sesi çıkmıyor. Yine siyaset, yine ideolojik taraftarlık ağır basıyor. "Bu dava bitmedi." Bu söz, yüz yıldır çözülemeyen davaların hiçbirinin bitmediğini belirtiyor. Çözülemeden zamanaşımına uğramış her davada bir 'derin operasyon' izine rastlanıldı bugüne kadar. Suç örgütleri ister Ergenekon, ister Susurluk, ister 12 Eylül uzantısı olsun; hakkıyla yargılanamadan kimse hakkıyla unutamayacak.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums