- 30.01.2018 00:00
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Afrin harekatı kapsamında ele geçirilen Ypg mevzilerinde uyuşturucu hap bulunduğunu açıkladı ve ekranlara da bunun görüntüleri geldi. Ne kadarı kullanılmıştır, ne amaçla oradadır, kimler ne süredir kullanmaktadır, bilemeyiz. Fakat bu örgütlerin gencecik çocukları nasıl ve ne tür bir nefret propagandasıyla vatan ve millet düşmanı olarak kendi saflarına katılmaya çağırdığını daha önce yerli yerinde tespit etmiş, kayda geçirmişti medya.
Evet devlet içindeki devletin ceberrutluğundan on yıllarca her kesim nemalandı, mağdur oldu. Evet muhaliflik haktır. Lakin gencecik çocuklara nefret aşılayarak onları iki yıl içinde cesedi gelecek bir dağ militanı haline getirmenin hesabını veren bir muhalif vicdan çıkmadı. Bırakın hesap vermeyi, Amerika’dan gelen silahlarla vurmaya devam ediyor teröristleri. Özgürlük, sivilleşme, insan hakları barış, çevrecilik vs adına.
Ya babaları, ağabeyleri oğulları on yıllardır katledilen Türk ve Kürt halkının nefretle intikamla kışkırtılmalara karşı tuzağa düşmemesi? Ya onlarca defa birbirleriyle çatıştırılma senaryoları karşısında metanetlerini koruma gücü nereden geliyor? On yıllardır bir Türk Kürt iç savaşı çıkarmak için her tür kanlı ve hileli yolu deneyen iç ve dış moderatörler karşısında oyuna gelmeyenlerin kalp gücü?
***
Erbil’deyken yıllar önce gördüğüm bir müzik kanalındaki görüntüleri hatırladım örgütün uyuşturucu kullandığını duyunca. Hemen her şarkının klibinde benzer görüntüler vardı. Gencecik çocuklar dağdaki ‘gerilla’ kıyafetleriyle özgürlük savaşçısı edasıyla son derece albenili, davetkar eğlenip duruyorlardı. Bir tür meydan okumaydı bu.
Feodal düzene karşı çıkmaya çağrılan kızların özellikle, silah eğitimi alıp canlı bomba olarak sivil halkın üzerine yollandıklarında nasıl çevreci ve feminist olduklarına dair güzellemeler yazılmaya elan devam ediyor. Onların kendilerini patlattıkları bombayla paramparça olmuş bedenlerine nazire yaparcasına.
***
Ne kadar yakındı barış. Ne çok bedel ödendi o süreçte. Savaşan taraflarla yapılan müzakereler. Bu uğurda çok kararlı olan hükümete içerde ve dışarıda yapılan sayısız sabotaj ve kanlı provokasyon. Bütün bunlara rağmen milliyetçi hassasiyeti bol kesimlerin dahi yerli ve milli bir barış projesine son derece ikna olmuş halleri...
Bütün bu kararlı ama çok bombalı ve suikastlı barış sürecinde “barışı muhafazakarlar mı yapacak, daha neler” diyen muhalif solun ilk günlerden beri devam eden hezeyanları...
Müzakerelerin sonuna gelinebilmesi ne müthiş bir başarıydı. Derken silahları gömmeyi reddedip anlaşmaya uymayacağını açıklayan terör örgütüne halk savaşına devam edin talimatını açıkça veren yerli ve yabancı aktörlerin devreye hızla girişi. Bizzat ‘gerilla’ kılığındaki nefret teröristlerinin gazetelerinde kendi halkını savaşa çağırması. Bunu ideolojik altyapısını hazırlarken masayı devirenin Erdoğan olmadığı halde onun üstüne yıkma kampanyası...
***
Daha neler neler yaşadık. Yıllarca bombalar patlarken devletin askeri vesayeti korumak için teröristlere göz yumduğunu (90’lardan kalma bir refleksle) bilenler: Barış müzakereleri sürecindeki sabotajların hakikatine uyanacaklarına Erdoğan nefretiyle yeni bir tuzağa itildiklerini fark edemediler.
Fark edenler de egolarına yenik düştü büyük ölçüde. Onu darbeyle devirme planı yapmaktan yüksünmediler çünkü. 15 Temmuz başarılı olamayınca darbeye destek ve övme suçundan içeri atıldıklarında ifade özgürlüğünden dem vurmaları vicdanda nereye oturdu peki?
Darbe başarılı olamayınca özgürlük havarisi kesilen, teröristlere harekat başlayınca barış yanlısı geçinen.. Ve Ergenekon döneminde vesayetle mücadele ediyoruz derken Fetö’nün maşalığına hizmet ettiğini fark edemeyen muhalifler: Şimdi milletçe en haklı olduğumuz andaki direnişimizin altını oyarak mı ancak muhalefet sergilemeye devam ediyorlar?
***
Demirtaş’ın parti genel başkanı olarak girişimiyle başlayan ve kırk küsur masum vatandaşımızın katledilişiyle sonuçlanan ayaklanmayı unutabilir miyiz? Derken hendek tezgahı ve sadece orduya devlete karşı değil bizzat kendi halkına karşı açılan kışkırtıcı ve kanlı bir ‘mağduriyet savaşı.’ Bütün bunlar yetmezmiş gibi kanlı bir 15 Temmuz.
Biz Kemalist vesayet devam ediyor sanırken meğer yıllar içerisinde Fetö’cü yapılanma Kemalist kisveye bürünerek ihaneti pekiştirmişti. 15 Temmuz başarılı olsaydı, “yurtta sulh cihanda sulh” sözünü kullanan Atatürkçülerin darbesi olacaktı, kendileri iyice diplere sinecekti. Zaten darbe öncesinde bunun planı kampanyalar halinde epeyce yapılmıştı. Hepsi deşifre oldu.
Daha geçenlerde ekranda seyrettim. Hendek savaşında orduyu yöneten ve “asla Suriye bataklığına çekilmemeliyiz” diye Ankara’ya rapor yazan üst düzey komutanlardan biri mesela Fetö’den yeni tutuklanmış. Tır skandalından, Paris cinayetlerinden, İmralı’yla müzakerelerin medyaya sızdırılmasından, Ergenekon yalanlarından, sokaklarda sırf son dönem patlayan bombalardan hiç bahsetmiyoruz bile.
***
Şimdi bütün bu darbe, işgal, kuşatma ve ehlileştirme operasyonları Suriye iç savaşından beri hiç yaşanmamış gibi: Durduk yere Türkiye’nin güneyinde kurulacak bir Kürt devletini istemeyen ‘ırkçı Türk devleti’ olarak meseleyi pazarlayan yerli yabancı muhalifleri görünce utanıyorum.
Onların yurtdışında verdiği mülakatları izlerken şok geçiriyorum. Hele kimilerinin kampanya dahilinde terörist olarak göstermeye çalıştıkları Öso ile ‘dinci radikalist’ bir saldırı olarak sundukları direniş harekatının neden engellenemeyeceğini bir kez daha anlıyorum. Uyuşturucu hapla beslenen vicdan, gerçeği temsil edenlerin kıyamıyla daha fazla örtülü kalamaz.
Yorum Yap