- 31.12.2011 00:00
Ne yapalım ki umut etmek zorundayız. Ayakta kalmak için, umut için duaya sarılıyoruz.
Dualarımız olmasa nasıl yumuşardı kalbimiz? Nasıl bağışlardık bağışlayamadıklarımızı? Ve nasıl başarırdık bir başkası olmayı? Birbirimizle hiç konuşmadığımız dillerde buluşmayı? Şimdi dua zamanı. Şu karanlık günlerde en çok ihtiyacımız olan, birbirimiz için dua etmek. Dua bizi yaklaştırıyor, hem birbirimize hem de Rabb'imize. Ve buna ihtiyacımız var, çünkü içimiz acıyor.
Otuz beş can imha oldu. Otuz yıldır sürmekte olan kirli savaşın belki en 'sahici' yanlışlığıyla. Ama oldu. Elim bir katliam! Yeni yılda devlet ve hükümet yetkililerimizin nefsi devlet adına pişman olmaktan ve özür dilemekten soğumasın diye dua ediyorum bugünlerde. Bizi kin ve intikam hisleriyle çatıştırmak isteyenlerin diliyle konuşmasın hiçbiri. Böyle "insansız hava uçaklarıyla bu işi bitiririz, kökünü temizleriz" demek teknik bir strateji olarak belki mümkündü ama bunun vicdanın üzerini nasıl da örttüğünü görseler keşke. Bu keskin, bu mutlak buyruk tonlu sözlerinin bizi çok çabuk ayrıştırdığını anlasalar artık.
Otuz yıldır hep aynı şey. Tam bitecekken, tam ateşkes yerini barışa bırakacakken, tam anlaşma sağlanacakken... Yeniden tarafları içine çekmek ve birbirine düşürmek için bu kaçıncı 'büyük' katliam! Tamam, bu seferki diyelim ki yanlışlıkla oldu. Peki ya sorumlular? Bu kez ne olur, kalksınlar ayağa. Hesap vermeyi göze alsınlar. Zulmedenler kendileri çıksın bir adım öne! Hangi kurumda, hangi makamda olursa olsunlar, onlar yüzünden masumların canına kıyıldı ama bu kadar da değil. Kendi kurumlarındaki hatasızları da suçlu duruma düşürüyorlar şu an. Bunca yanlışlıkla dökülmüş kanın ortasında.
Belki sabotaj, evet. Belki yanlış istihbarat. Bazılarının dediği veya temenni ettiği gibi kirli savaşın daha da kirli bir perdesi başlıyor belki. Nihayetinde insansız uçakların belirlemesiyle kalkan uçaklardan atılan bombalarla haksız yere can veren gençler ise gerçek. Bu gerçeği siyasetin hangi yanına koyacağımıza dair birbirimizi yerken dönüp kendi hatalarımıza bakmayı öğrenebilelim artık bu yıl. Kimimiz koruculukla geçinen köyün gençlerinin kaçakçı olmasını kınıyor. Diğerimiz "ne yapsalardı oralarda daha başka" diyerek böyle diyenlere kızıyor. Bazılarımız cenazelerin örgütün siyasi propagandasına hizmet etmesini sorguluyor. Korucuların çocuklarının devlet ile örgüt arasındaki pozisyonunu belirlemeye çalışıyor. Ölmüş gitmiş gençlerin kimliği mi kalır?
Varoluş hakikatimiz dışında kalan, bu dünyaya ait tüm kimliklerin -hele ideolojisi yapıldıkça- birer soyulması gereken kabuğa dönüştüklerini idrak edebilelim bu sefer. Gençlerin naaşları hangi bayrakla örtülürse örtülsün, kimler onları siyasi malzeme olarak kullanırsa kullansın: Onlara sorma fırsatımız yok artık hayattan ne istediklerini. Ya da nasıl gömülmek istediklerini. Hepsinin kanı kara toprağa aktı gitti, onların kalbinin hükmünü kim verebilir ki O'ndan başka? Ölüler üzerinden laf salatası yaparken hepimize bunu er geç görecek basiret diliyorum. Bile isteye uzatılmış bu savaş kendi zulmünü hepimize dayatıyor. Kirli savaş bize zulmediyor.
Kendimize zulmediyoruz. Attığımız manşetler yüzünden birbirimize giriyoruz, yanlışlıkla bombalanan gençlerin cesedi henüz toprağa dahi girmemişken hem de. Bazılarımız keşke Başbakan öyle kükreyeceğine gidip yaslı ailelere taziye ziyaretinde bulunsaydı diyor. Böylece devlet katliam yaptı diyemeyecekti kimse. Yöneticilerimize de kendimize de sekine diliyorum yeni yılda en çok. Taziye, tevekkül, keder, dua, ortak yas beklentisinde olanların sahiciliğini fark edebilelim bu sefer artık. Evet, her nasılsak, öyle yönetiliyoruz. Ortada cesetler varken birbirimizi suçlayarak, siyasi sloganlar atarak, öfkenin ve intikamın ideolojisini yapıyoruz. Birbirimize laf yetiştiriyoruz. Hakkıyla aramıyoruz hakikati.
Şimdi uzun yıllardır yaptığımız gibi, burada ve orada, içte ve dışta yine soykırım ve katliam yarıştırmaya devam ediyoruz. Bitmiyor, bitemiyor. Yeni yılda en büyük temennilerimden biri de, birbirimiz için dua etme yürekliliğine kavuşmamız. On yıllardır ister yanlışlıkla, ister bilmeden, ister engel olamadan ama haksız yere alınmış tüm canlar için hep birlikte dua edebilmeyi başaralım artık. Adı savaş olan barışlardan bıktık. Suizan etmekten, duyduğumuz her haberde bityeniği aramaktan, herkesten, her fikirden kuşkulanmaktan, paranoyak olmaktan, çokbilmişlikten, çok konuşmaktan, çok spekülasyon yapmaktan bıktık. Ne olur hakkıyla yaşayabileceğimiz, hepimizi kucaklayan ve kuşatan sahici bir barış nasip olsun bu yıl bize ve bölgemize. Yeniden öğrenelim güven duymayı. Âmin.
Yorum Yap