- 15.10.2011 00:00
Memleketimde sıradan bir hafta daha sona eriyor.
Canlı bombaların karakol bastığı. Ölü evlatlar tek parça halinde bulunduğu için anaları tarafından şükredildiği.
Askerde işkence edilen erlerin öldürüldüğü. Kot kumlama işçilerinin teker teker ölmeye devam ettiği. Sırtına bıçak saplanmış kadının sürmanşetlerde çıplak teşhir edildiği. Sel felaketinde birkaç kişinin kayıp olduğu. Bir kız çocuğunun babası tarafından boğularak öldürüldüğü. Yabancı uyruklu kaçakların odalarda kilitli bırakılarak, yangınlarda unutularak insan tacirlerinin zulmüne maruz bırakıldığı. Bir kadının Ermeni olduğu gerekçesiyle taksi şoförü tarafından dövüldüğü. TİB'in Dink cinayetine dair vermediği telefon kayıtlarının silinmesine doksan yedi gün kaldığı. Silivri'de yargılanan bir askerin hükümet partisine oy verdiğini söylediği için salondakiler tarafından yuhalandığı. Barış müzakereleri sürecinde Habur'dan giriş yaparken serbest bırakılan PKK'lıların iki yıl sonra tutuklandığı. Kuma kavgası yüzünden çıkan çatışmada insanların öldüğü, yaralandığı. Sahipsiz bombaların, patlayıcıların, mermilerin ele geçirildiği...
Memleketimde sıradan bir hafta daha yalnızca.
Dünyada ise zalim diktatörlerinden kurtulmaya çalışan halkların 'Arap Baharı' ile vahşi kapitalizmden mustarip ABD'lilerin 'Amerikan Baharı' arasındaki benzerlik ve farklılıklarla yeni bir 'medeniyet tasavvuru'nun tartışılmakta olduğu bir dönemdeyiz. Bir hamburger, patates kızartması, domates ve marul için 3 metrekareden daha fazla yağmur ormanı kesildiği bu dünyada... Doğa felaketleri de eksik olmuyor her gün.
Dünyanın çekirdeğinde olağandışı bir hareketlilik var. Değil Marmara, tüm kıtaları etkileyecek çapta depremler olabilirmiş. Yanardağ patlamalarındaki artışın devam edeceği söyleniyor. Afetler 2013'te doruk noktasına varacakmış. Kimilerine göre, 2012 yazı, dünyanın gördüğü en sıcak yaz olacakmış. Dev böcek türleri kaplayacakmış ortalığı vesaire. 2013-2015 arasında doğa olaylarında büyük değişimler bekliyormuş bilimadamları.
Dünyanın yörüngesindeki çöp yığınını da unutmamak gerek. Uzay mekiklerinin ek motorlarının kullanılmaz hale gelmiş olan uydulardan oluştuğunu biliyor muyduk? Bazı bilgisayar modellemeleri, uzayda insanlara ait kirliliğin, uzayda çarpışmalar yaşanmasına neden olacak bir taşma noktasına ulaştığını gösteriyormuş. Yörüngedeki yığınlar arasında çarpışmalar olması birçok uyduya zarar verebilir ve çöp miktarını arttırabilirmiş.
Yanardağ patlamaları, depremler, tsunamiler, seller ve baskınlar bir yandan... İç savaşlar, terör, katliam, cinayetler diğer yandan kuşatıyor dünyayı. Antibiyotiklerin iyileştirmediği, hormonlu besinlerin kanser ettiği, sivrisinek sokmalarından insanların ölmeye başladığı... Kısacası bağışıklık sistemimizin giderek düştüğü bir dünya bu.
Vakti geçmiş veya kullanılmadan atılan hapların kaynak sularını zehirlediği, kullanılmayan elektronik aletlerin gömüldüğü dev çukurların yeraltı hayatını tehdit ettiği, sera gazı etkisinin iklim değişikliklerini tetiklediği, internet, cep telefonu gibi uydu bağlantılı 'görünmez dalgalar'ın insan sağlığını bozduğu, genleriyle oynanmış ürünlerin insanlığın fizyonomiyle birlikte psikolojisini de yapısöküme uğrattığı bir dünya...
Dünya... Düşünceler kadar sonsuz. Bir o kadar da biricik.
Şeyleri o kadar çok parçalamışız, kompartımanlara, bölümlere, parsellere ayırmışız ki, bütün'ü göremiyoruz artık. Her şey çokparçalı ve kopuk. Bütün'le ilişkisi kopmuş. Aynı şeylere sonsuz farklı tanımlar yapıyoruz. Ölçüler göreceli, doğrularla yanlışlar 'kişiye özel' artık. Baktığımıza odaklanamıyor, gördüğümüze nüfuz edemiyoruz çoğu zaman. Ve en trajiği, bunun farkına dahi varamıyoruz. Böyleymişiz ezelden beridir sanıyoruz. Ve sanki hep böyle kalacağız.
Unutuyoruz durmadan. Dalgınlaşıyoruz. Aklımız dağılıyor. Kendimizi yaptığımız işe adayamıyoruz. Veremiyoruz kendimizi. Aynı anın içinde sonsuz şeyle iştigal etmemiz gerekiyor. En yalın, en basit gerçekler dahi giderek komplikeleşiyor. İdeolojik soslarla, serbest çağrışımlı süslemelerle yapıyoruz hakikati. Kendimizi kendi içimizden çıkarmışız gibi yapay bir özgüvenle.
Kelimelerimiz delik deşik, sözlükler darmadağın. Anlamın ikinci katmanına dahi varamıyoruz. Varlık alanına çıkmış her şeyin bir 'can' taşıdığını görmüyor, işitmiyoruz. Ruh içeri kaçmış. Sentetik esintiler tarafından yutulmuş gitmiş sanıyor, görmezden geliyoruz onu.
Ve ama işte buradayız. Vadesini bilmediğimiz bir süre boyunca. Bir arada. Varoluşumuzu anlamlandırmaya çalışıyoruz. Son saate dek, aynı harflerle eğilecek kimimiz. Bazılarımız bilmediği dillerde kendini anlamaya çalışacak. Benlikten varlığa çıkmanın yolculuğu, hepimizde farklı seyirler izleyecek hep.
Penceremizin dışındaki dünya geceyle örtünüyor yine. Geceyi de içeride rüyalarla örtelim bu kez. Varoluşu anlamlandıran rüyalarla. Belki hızlanır kalp atışları ve birlikte bu sefer dünyayı güzelleştiririz.
Yorum Yap