- 20.09.2011 00:00
Birkaç yıl önce, Almanya'dan gelen bir kadın grubuyla bir toplantıya katılmıştım. Bana dediler ki: "Sizin hükümet radikal İslamcıları güçlendiriyormuş. Orhan Pamuk'u tehdit etmişler, ünlü yazar ülkesinde rahat gezemiyormuş. Hıristiyan rahipleri de, Hrant Dink'i de, Danıştay üyesini de İslamcılar katletmiş."
Onlara bunun böyle bir imaj yaratmak için tasarlanan bir kurmaca olduğunu, bu cinayetleri işleyenlerin Ergenekon çetesi tarafından yönlendirildiğinin ortaya çıktığını, nitekim Pamuk'a suikast düzenlemek üzere oldukları deşifre edilince, bizzat hükümet tarafından ona koruma verildiğini filan anlatmaya çalışmıştım.
Hrant Dink cinayeti davası, sahiden de Ergenekon'dan çıkış yolunda mihenk taşlarından biri. Dün, davada esas hakkındaki görüşünü açıklayan cumhuriyet savcısı tutuklu sanıklar Yasin Hayal ve Erhan Tuncel'in de aralarında bulunduğu yedi sanığın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasını istemiş.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada özel yetkili savcı Hikmet Usta, cinayete ilişkin soruşturma ve dava süreciyle ilgili açıklamalar yaptıktan sonra, yirmi aydır süren yargılamayla ilgili yeni bir safha açılması için mütalaayı sunmak istediğini, yeni delil eklenmesi durumunda mütalaanın her zaman değişebileceğini belirtmiş ve şunları söylemiş:
"Dink cinayeti eyleminin, Mc Donald's'ın bombalanmasının ve diğer eylemlerinin salt milliyetçilik duyguları kabaran gençler tarafından işlenmesinin ötesinde, iştirak halinde ve süreklilik içerisinde çalışan, gizlilik kuralları ve örgütsel hiyerarşiye azami özen gösteren yönetiminde, Ergenekon terör örgütünün, Trabzon'da faaliyet gösteren bir hücre yapılanması tarafından işlenmiş olduğu değerlendirilmektedir."
Fakat bu sırada savcının mütalaa vermesine itiraz eden müdahil avukatlar salondan ayrılmış. Dink Ailesi'nin avukatı Fethiye Çetin mahkeme salonundan ayrılmalarının ardından yaptığı açıklamada şunları kaydediyor: "Beş yıldır hiçbir yol alınamadı. Bu cinayetin arkasındaki gerçek araştırılmak istenmiyor." Çetin, hakimin deliller toplanmadan önce iddia makamına söz vermesinin kabul edilemez bir durum olduğunu belirterek onun mütalaa okumasına izin vermenin, bu davayı terör örgütü kapsamından çıkarmaya yönelik bir tutum olduğunu söylüyor.
"Yine mi Dink cinayeti, bıktık artık" diyerek bunun neden bu kadar önemli olduğunu anlamayan, "başka maktul mü kalmadı" diye soranlar var. Her zaman söylediğim gibi bu cinayet, Türkiye'de cumhuriyet döneminde derin devletin işlediği cinayetlerin, organize ettiği katliamların, yargıdan kaçırılan taşeronların, göz önünde zamanaşımına uğratılan provokatör davalarının, darbelere ortam yaratma operasyonlarının 'komple' örneğini oluşturuyor. Eğer sonuna kadar gidilirse, devletin en derin suç kademelerine ulaşılmış olacağı için, Ergenekon kapsamında karanlıkta kalan pek çok cinayet ve operasyonun da çözüm yolunda önü açılmış olacak.
Tam da Türkiye'nin Ortadoğu'da, Balkanlar'da, Kafkasya'da ve dahi dünyanın pek çok yerinde hakkaniyet ve adaletten bahsettiği bir dönemdeyiz. Petrol çıkarlarıyla, sömürgeci beyaz adam edalarıyla bölgede dayılık taslamaya gitmediğini dünyaya göstermeye çalıştığımız bugünlerde... Ergenekon zihniyetinin tekrar dirilmesine izin mi vereceğiz?
Organize bir biçimde, hepimizin gözlerinin içine baka baka delillerin karartılmasına göz yumabilir miyiz artık Ortadoğu'da ortak bir dirilişin dilini tutturmaya çalışırken?
PKK ile mücadelede 90'lardaki ceberut devletten farklı davranan bir devletten bahsediliyorsa... Barış görüşmelerine büyük bir cesaretle, en şahin sesler ortalığı kaplamışken bile devam eden bir devlet söz konusuysa... PKK ile görüştüğünü açıklamasına rağmen hükümete oy veren büyük bir kitle varsa:
Agos önünde katilin cinayet günü yaptığı konuşmaların dökümünü elinde bulunduran devlet kurumunu adil davranmaya yöneltmek için hükümetten devlet adına daha çok şeyler yapmasını talep etmek de biz vatandaşların yükümlülüğü değil midir?
Hrant'ın arkadaşlarının Başbakan'a yazdığı ve bir haftadır birçok yazarın köşesinde yer verdiği mektupta şöyle bir cümle vardı: "Azınlıklardan gasp edilenin birazını geri vermeniz sebebiyle, bu ülkede hiç kimse ruh tedirginliğiyle yaşamayacak artık, diyordunuz Hrant'ın veda mektubuna atfen..."
Evet o ruh tedirginliğini vatandaşlarına yaşatmayan bir devlet olabilirsek ve yeni nesilleri böyle yetiştirebilirsek, işte ancak o zaman çoğulcu bir medeniyeti inşa etme yolunda 'örnek' bir devletimiz olacak.
Yorum Yap