Kurumların ve duyguların restorasyonu

  • 2.09.2014 00:00

 Yeni Türkiye sözüne bazı kişilerin çok tepkili olmasını doğal buluyorum. Zira eski / yeni olarak zihnimizi bölen her kavram, ister istemez tevhid şuurunu da zedeliyor. Bir vakitler İkinci Cumhuriyet tartışmalarını hatırlıyorum da, benzer bir şekilde bu kavramdan da haz etmeyenler vardı. (Bugün Yeni Türkiye sözüne en çok tepki duyanlar arasında İkinci Cumhuriyet tabirini benimseyenlerin olması ayrı bir ironi.)

Söylemlerin aslında bir kıymeti yok. Zira anlam, toplumsal hayatın katmanlarında bu söylemler karşılık bulduğu oranda diriliyor. Siyaseten baktığımızda Yeni Türkiye sözü 'Tayyipçiler'e mal edildiği için, sosyolojinin gerçekliğine bir türlü giremiyoruz. Ve bu nefret bir inanca dönüştüğü oranda toplumsal hayata karşı körleşme daha da artıyor.

İnsanlığa adalet ve hakkaniyet getirmiş, kılıçla kesip biçerek, işgal ederek, zayıf halkları sömürerek değil gönüller fethederek çoğulcu bir medeniyet kurmayı başarmış halkların yaşadığı bu topraklarda artık ne zamandır medeniyetimize yeni bir şerh düşmeye talip olanlarla birlikte bir 'duygular restorasyonu' döneminin eşiğindeyiz aynı zamanda. Medeniyet rüyası görmek, yan gelip yattığı yerden her icraatı şer olarak görenlerden yeğdir diyerek, Başbakan Davutoğlu'nun rüyasının içinde gezinmeye devam ediyoruz.

Birkaç yazıdır bu çerçevede neler yapılabilir üzerine düşünmeye devam ediyorum. Başta edebiyat, mimari, musıki, ebru, tezhip hat olmak üzere bütün estetik alanlar en ince ayrıntılarına kadar araştırma ve uygulama konusu olmalı ki bugünün dilinde yeniden canlanabilsinler diyordum kurumsallaşma üzerine öneriler geliştirirken. Zira ne etik ne estetik olarak geleneksel zevkin içinde soluk alıp vermiyoruz çok uzun zamanlardır.

Bir daha geriye dönmemiz mümkün olmadığına göre, bugünün diliyle zamanın ruhunda köklü bir zevkin dirilmesinin imkanlarını değerlendirmemiz her zamankinden daha acil bir toplumsal ihtiyaç. Bir tür medeniyet enstitüsü üst başlığında toplanacak oluşumların neler olabileceğini sıralamıştım. Tasavvuf tarihi ve felsefesinden mimariye, Türk İslam sanatlarından Roma Bizans'tan beri bu topraklara izini düşürmüş inanç ve kültürleri araştırma, sanat eserlerini değerlendirme, sergileme işlevini de görecek oluşumların yapılandırılma yöntemlerinden bahsediyordum. Kaldığım yerden devam edeyim.

Tarihi eserlerin restorasyonundan eğitim ve bilim tarihimize, yemek kültürü ve spordan denizciliğe hayatın pek çok alanında faaliyet gösterecek özerk birimler kurulması nasıl mümkün olacak? Hangi insan kaynağıyla? Öncelikle bu merkezlerin sadece akademisyen yetiştiren kurumlar olarak değil, halktan ve akademisyenlerden istekli olan kişilerin eğitildiği daha fonksiyonel, toplumun kültürel ihtiyacını giderebilecek, toplum içinde daha aktif rol oynayabilecek, elde ettiği bilgi ve verileri daha icra edebilir bir yapıya ve uygulamaya dönüştürebilen kurumlar olması gerektiğini söylemeliyiz.

Medeniyet mirasından elde edilen bilgiler çağdaş sosyolojik, pedagojik, estetik bilgi, metod ve normlarla kaynaştırılarak uygulamaya konulmadıktan sonra, kadim medeniyetimize yeni bir şerh düşmemizin imkanı yok. Evrensel fikirleri ve yaşama biçimleriyle çevrelerindeki insanların hayatına şekil vermiş kişi ve eserlerin bugün gündelik hayatımıza düşürdüğü izleri takip ederken onların eserlerden bugün hangi alanlarda nasıl faydalanılabileceği ele alınmalıdır.

Mesela Mevlana'nın öğretisinden pedagojik alanda çalışanların yararlanması veya Yunus Emre'nin evrensel fikirlerinden sosyolojinin dinamiklerini belirlerken yararlanılmasının sağlanması buna bir örnek teşkil edecektir. Bu köşede bir süre evvel tevhid sosyolojisi üzerine düşüneyazdıklarımın da amacı budur. Ki devam ettirme niyetindeyim. Sözgelimi İbn Arabi'nin Hac'ın hakikatine dair söylediklerini bugünün Hacı adaylarına ulaştıracak çağdaş bir dil kurmayı tasavvur edebilen Diyanet yetkililerine de çok ihtiyacımız var. Diyanet'in de tasavvufu gündelik hayatımızın maneviyatında yeniden canlandırma çabaları çok olumlu olmakla birlikte kitap yayınlamanın ötesine geçmesinin zamanı gelmiştir.

Eğitim düzeyi ne olursa olsun kendisini halka ve çevreye kabul ettirmiş, bir sanat ve meslekte tanınmış (mesela ilkokul mezunu bir udî, yahut alaydan yetişme bir keçe ustası gibi) uzman ve ehil kişilerden bu kurumlarda pratik olarak yararlanılması çok büyük bir ihtiyacı karşılayacaktır. Örnekler çok ama bir tanesini verirsek; sözgelimi küresel dünyada bugün kendi kasabasından yurtdışına geleneksel keçe ürünleri yapıp ihraç edenler mevcuttur. Fakat usta çırak ilişkileri kalmadığından birikimini kayda geçirecek, sonraki nesillere aktaracak olanakları olmadığından, ticari amaçla yetinmektedir pek çok zanaatkar.

Toplumun dip akıntılarında, hayatın hemen her alanında devam eden bu kıymetli emekleri yeniden kültür ve sanat hayatının içine almak, olanak ve istihdam oluşturmak bu kurumların yükümlülüğünde mümkün olabilmeli. Özellikle belediyelerin kültür sanat etkinliklerinde iş takipçilerine para kazandırmanın dışında liyakat esaslı bir amaç güdülmesi bütün yeni kurumların niyeti haline getirilmeli. (İnşallah devam edeceğim.)

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums