Geleceğin inşasında gönül ve devlet

  • 8.07.2014 00:00

 Melâmet zevkini bizzât Rasûlullâh'tan aldığı söylenen büyük mutasavvıf Seyyid Muhammed Nur'ül Arabî Hazretlerinin defnedildiği yerdeydik. Doğu Makedonya'da Usturumca'da. 1887'de göçmüştü Hazreti Pir. Şimdiyse apartmanlar arasında onun defnedildiği muhtemel noktayı saptamaya çalışan kasabalı dervişlerle bir aradaydık. İçimi bir hüzün kapladı. Sürgün edildiği Limni adasında ayağında kilolarca ağırlıktaki bukağıyla gömülen Niyazi Mısrî Hazretlerinin defnedildiği yeri de bugün bir marketle kafe arasında yitirip gitmiştik.

Aşk şehidi olan bu hazretlerin asli mahalli elbet onları sevenlerin gönlü. Yine de onların 'diri'liğinin bizler için neye tekabül ettiğini, huzurlarında olmanın anlamını düşündükçe her biri 'canlı söz' olan bu hazretler için daha fazla bir şeyler yapılmasını istiyor insan. Balkanlar'da Türkiye'yle ortak işbirliği anlaşmaları, onarılacak tarihi eserler, istihdam imkanları, eğitim gibi faaliyetlerin ana izleğini eğer gönüllerin ihyası oluşturuyorsa... Bu Hazretlerin insanlığa kattığı değerlerin yeniden farkına varmakla başlamalıyız işe.

Tevhid ehli bir Allah dostunun nefesiyle tüm bir toplum kalkabiliyor ayağa çünkü. Tahakkümle, sömürgecilikle, istismarla işgal etmek yerine kültürüyle, adaletiyle, barışçıllığıyla fethedebiliyor gönülleri... Gönül ihyası derken yalnızca kişilerin çabalarıyla oluşturulan sivil inisiyatiflerden bahsetmiyorum. Bir o kadar da devlet politikası olarak gerçekleştirilen uygulamalar var ve olmalı. Kuşkusuz bunun en iyi örneklerinden birini Tika'nın faaliyetleri oluşturuyor.

Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı'nın Ramazan'dan hemen öncesinde gerçekleşen Balkanlar seyahatimiz vesilesiyle buralardaki pek çok faaliyetine şahit oldum. Tevhid sosyolojisinin toplumdaki dinamiklerini belirlemeye yönelik düşünmeye çalıştığım önceki yazılarımda geniş ölçekli bir biz ruhunun simyasını nelerin oluşturduğuna ve bugünün dünyasında nasıl bir biz mayası tutturabileceğimize dair açılımları ele almıştım. Tika'nın yurtdışı faaliyetlerini bu anlamda somut bir örnek teşkil ediyor tam da. Çünkü devlet düzeyinde yapılanlar ve yapılması gerekenler bu maneviyat ittifakının çok önemli bir parçası.

90'ların başında kurulan Tika, Türk Cumhuriyetlerinin kendi iktisadi ve sosyal alt yapısını üretmesi ve kendi kimliklerini sağlıklı bir şekilde inşa etmesi için kültürel ve teknik katkılarda bulunuyordu. Eğitim, sağlık, restorasyon, tarımsal kalkınma, maliye, turizm, sanayi alanında faaliyetleriyle bugün Pasifik'ten Orta Asya'ya, Ortadoğu ve Afrika'dan Balkanlara, Kafkasya'dan Latin Amerika'ya kadar yüze yakın ülkede kalkınma merkezli işbirliği çalışmaları yürütüyor.

Sadece okullar, hastaneler yapıp Prizren'de vakit namazı kılmaya gittiğimiz Sinan Paşa camisi gibi tarihi eserleri restore etmiyor. Balkan coğrafyasını ele alırsak mesela Bosna-Hersek'te, Kosova'da tarımsal kalkınma projeleri ile birçok kişi meslek sahibi oluyor, işletmeler kuruyor. Yine Mamuşa'da veya Karadağ'da yoğun eğitim faaliyetleri gerçekleştiriyor. Hayvancılık ve tarım alanında birçok faaliyete imza atarken örneğin Bosna Hersek'de balıkçılık enstitüsü kuruyor, arıcılık projeleri gerçekleştiriyor.

Türkiye'nin önünü kesmek isteyen odakların boş durmadığı bu dönemde, Balkanlar'daki olumlu faaliyetleri suiistimal etmeye yönelik yayınlar ve itibarsızlaştırma girişimleri de mevcut. Örneğin Erdoğan'ın Işid'i ve terörü desteklediğine dair gençlere epey ajitasyon yapıldığına bizzat şahit oldum. Bu yayınlardan birinde Akif Emre'nin sözleriyle: 'Modern Balkanların tarihinde ilk kez gerçekleştirilen kültürel çalışmalar bile gizli ve karanlık bir yapının tezahürlerine dönüştürülmüş. Gerek Türk gerekse Arnavut Müslümanların sivil toplum çalışmaları Türkiye'nin, daha doğrusu iktidarın birer ajan kuruluşları gibi sunulmuş. Bu kuruluşlar arasında tamamen resmi anlaşmalarla faaliyet gösteren Tika ve hatta Uluslararası Balkan Üniversitesi bile var.'

Avrupa'dan İran'a, Suudi'lerden Amerika'ya hemen herkesin gözü ve eli Balkan coğrafyasındayken buralarda da gözle görülür bir belirsizlik, istikrarsızlık, kararsızlık duygusu hakim. İnsanlardaki güven ve emniyet duygusunun zayıflığı da cabası. Hal böyleyken önceki Balkan yazılarımda bahsettiğim 'biz ruhu'nu herhangi bir etnik çıkışlı faaliyet nasıl dolduramazsa, adalet içermeyen, tahakküme dayalı, tevhid şuurundan uzak bir faaliyetin de hakikate hizmet etmesi mümkün değil.

Bunun bilinciyle özellikle Tika'nın bölgede ve dünyada bir barış kuşağı oluşturma çabasında karşılaştığı kimi zorluklar veya eksiklikleri gidermek için devletin daha uzun vadeli planlamalarla birlikte algı yönetimine de önem vermesi gerekiyor. Buradan hareketle, hayatının büyük kısmını Anadolu ve Rumeli topraklarında geçiren ve Nakşıbendi, Halvetiyye Şabaniyye, Ekberiyye, Üveysiyye gibi silsilelerde adı geçen Mısırlı Seyyid Muhammed Nûr hazretleri üzerine hiç vakit geçirmeden herhangi bir şehrimizde geniş katılımlı bir sempozyum düzenlenebilirse... Hem gönüller ihyasına anlamlı bir katkı sunacaktır. Hem de toplumsal kıyamın itici gücünün tevhid, yani adalet ve hakikat temelli olduğunu etnik ve her tür ayrımcılıkları körükleyenlere yeniden hatırlatacaktır.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums