Kalbin kemali ile toplumsal mutluluk arasındaki bağ

  • 14.06.2014 00:00

 Geçtiğimiz günlerde üç toplumbilimcinin konuşmasına tanık oldum. Bir mutluluk araştırmasının sonuçları üzerine yorum yapıyorlardı. Neden ülkemizde insanların mutluluk katsayılarının Avrupa'daki oranların en tepesinde çıktığını tartışıyorlardı. Ve bunu insanların tembel, konforuna düşkün, iddiasız, hırssız, rekabetten kaçmaya meyilli oluşuna bağlıyorlardı. Verilenle yetinen, razı olan, hayalgücünü çalıştırmayan, daha fazlasını talep etmeyen insanlar elbette mutlu olduklarını söyleyeceklerdir diyorlardı.

Açıkçası nutkum tutuldu. Bizimkisi gibi karmaşık unsurlardan oluşan, çok dinamik bir toplumdaki ortak bir yaklaşımı anlamaya çalışırken bir dönem 'Amerikan rüyası' olarak 'norm' kabul edilen ve rekabet/ başarı ilişkisini veri alan bu davranış kalıbına toplumsal hissî arka planımızı olduğu gibi uyarlama çabası pek isabetli gelmedi.

İnsanların sebep sonuç ilişkilerinin ötesine bakıp Rezzak olan'dan istemeyi bilmesi, rızkının peşinden koşup başkasının hakkını yemekten imtina etmesi, şikayet etmek yerine yetinmesi, Rabbinden razı gelmesi bu davranış kodlarına bu topraklarda izini düşüren 'tekke terbiyesi'ne bir göndermeydi aslında. Nefsin merhalelerini kat ederek tevhid hakikatini gerçekleştirebilen, 'külli ben'likle buluşabildiği oranda ben/ sen ve O'yu 'biz' olarak kodlamanın ipuçlarını barındıran bu 'içsel tecrübe'yi göz ardı ediyordu sosyologlar. Ve kısaca şunu demeye getiriyorlardı: 'Bu insanlar eğitimsiz. Rekabet ve başarıdan habersiz, aşırı mülayimler ve mutlu olduklarını sanıyorlar. Oysa çok mutsuzlar!'

Sosyolojinin hudutları belirlenmiş bakışı olguların görünürlülüğüne odaklanırken, görünmez alanlardaki hareketliliği göz ardı ediyor büyük ölçüde. Yani toplumsal hakikatin iç yüzü ile dış yüzünü cem edemiyor. Dıştan antopolog bakışını bilimsel olarak benimsiyor ama kalbin alanına kör kalıyor.

Kuşkusuz kalbin sosyolojisi olmaz. Ama insan topluluklarının dinamiğini anlamaya çalışan bir bilim olarak sosyoloji hiç değilse insan hakikatinin tecelligâhı olan kalbin temsil ettiği bazı ortak manaların toplumsal yansımalarını izleyebilmek için bir 'iç ilimi' olan tasavvufun diline aşina olmalı. Onun gündelik hayatımızın damarlarındaki 'kan dolaşımı'ndan yararlanmalı.

Memleketimizde insanların mutluluk oranı Avrupa'dakilerin üzerinde çıkıyorsa içine düştüğümüz benlik senlik davalarının bizi tevhid şuurundan hızla uzaklaştırmasına rağmen umut dolmak için nedenlerimiz var demektir. Yoksa herkes çalıp çırpıyor, rüşvet arttı, çıkar ilişkileri insanlığımızı yozlaştırdı diyerek gündelik çaresizlikler üzerinden topluma bakar dururuz. Ya da rekabet eksikliğinden dem vurmakla yetiniriz. Her koşulda umutsuzluk elimizi kolumuzu bağlar.

İnsanın en mahrem yeri kalbi. Tevhidin temsili olan alemlerin kalbi Kabe, hazreti insanın kalbine denk geliyor. Tevhidin ana mahali. Beşeriyetin dinamiklerini yorumlamaya çalışırken ve örneğimizdeki gibi mutluluk katsayısının neden bizde çok yüksek olduğunu çözmeye çalışırken: Kalp ve Kabe örtüşmesi gibi iç dış buluşmasının bir devam ediş olduğunu fark etmemiz gerekiyor.

Şuraya varmak istiyorum: Toplumda ne kadar rekabet, düşmanlık, hırs, öfke olursa olsun insandaki arzularını dizginlemek, hırs ve tamahtan uzak durmak, razı olmak gibi eğilimler de bir o kadar devreye girebiliyor. Ve hiç umulmadık bir şekilde mutluluk oranını yükseltebiliyor bu zor memlekette.

Dışarıda ne kadar parçalıysak, içe doğru indikçe her şeyin menbaının bir olduğunu Kabe'de tavaf ederken izleyebiliyorsunuz. Farklı diller tek dil oluyor, milyonlarca farklı insan tek insan oluyor, bütün sıfatlar zat'ta cem oluyor. Hayır ve şerlerin hepsi hayr oluyor. Aynı şekilde kamil insanın kalbi de her şeyin hakikatini kendinde cem eder. O halde kalbin kemali ile toplumun / beşeriyetin mutluluğu arasında kopmayan bir bağ mevcut demektir. Bu bakış, iç ile dışı birlemek kadar, lütuf ve kahrı bir görmeyi, cemalinden olduğu kadar celalinden razı olmayı gerektiriyor.

Yani rekabet de etsek, bunu hak yiyerek değil hakkıyla yapmayı şiar edindiğimiz oranda önce kendimizi sonra toplumumuzu bir'liyoruz ve tatminsiz değil mutlu olabiliyoruz. Her varlıkla mevcud olmayı, vücudun birliğini anladıkça kalbin anadiliyle konuşmaya başlıyoruz.

Toparlayacak olursam. Mutluluk arzuları manipüle etmekle, her şeyi kendine ayırmakla, ötekini alt edilecek bir rakip olarak görmekle değil, herkesle bir olduğunu hatırlamakla, razı olmakla, başkasıyla hemhal olmakla yakından ilgili. Önceki yazımda nefsani ben'likten kurtulup aslımıza yöneldiğimiz ölçüde Kuran'daki 'biz' hitabıyla karşılık bulan vücud birliği'ni idrake yaklaşacağımızdan bahsetmiştim. Mutluluk anketinden çıkan sonuç 'Ben, Sen, O' ve hepsinin toplamı olan 'Biz' kavramının içimizde halen canlı olduğunu düşündürüyor. Buradan hareketle sonraki yazımda tevhid sosyolojisine bizi götürecek yoldaki fark ve cem kavramlarını açmaya çalışacağım.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums