Şimdi ve burada bir 'biz' var mı?

  • 3.06.2014 00:00

 Zannedilir ki bu ülkede bir dindar hayat tarzı vardır. Bir de laik hayat tarzı. Bu ayrıştırmayı sabit veri kabul ettiğimiz andan itibaren gündelik hayatın dip akıntılarına izini düşüren her çoğul ve iç içe olguyu bu iki ana tanıma rehin bırakmış oluyoruz. Hayatın bütün çeşidini ve çoğulluğunu bu ayrıma sığdırmak imkansız, unutuyoruz.

Sözgelimi Kemalist zihinaltının bir İslamcı'nın dünyasında farkında olmadan kapladığı geniş alanı göz ardı ederiz bu şekilde. Ya da mesela bütün muhafazakarların ille laiklik karşıtı bir yaşam istediğini varsayabiliriz. Eğer Müslüman olarak kendimizi tanımlıyorsak, bu sefer de laik hayat tarzından gelenlerin buradaki geniş kesimlerin hayatına yabancı olduğunu, köklerinin dışarıda ve Batı özentisi olduğunu söyleyebiliriz. Bu tespitlerde doğruluk payı olsa da, 'ana akım sıfatlar'ın görkemine kapılmak hayatın ana damarlarından koparıyor bizi büyük ölçüde.

Bir güncel örnek daha. Gezi'ye gitmeyen ve işgal ederek direnmenin diline mesafeli kalan Müslümanlar laik kesimin sosyologları tarafından birörnek bir tanımlamayla güce biat edenler ve vicdanını susturanlar olarak itham edilmişti. İşgal, direniş gibi kavramların müminin nezdindeki karşılığının çok farklı olması ise bir ölçüt olarak dahi kaale alınmadı.

Önceki iki yazımda böyle birbirini dışlayan iki ana yaklaşım üzerinden toplumsal hayatımızı anlamanın imkansızlığını bizzat Avrupa'ya bakışımızla ilgili kendi tecrübelerim üzerinden açmaya çalıştım. Ve şunu söyledim: Bizde 'yabancı' olmamakla itham edilen, ama aslında farklı niteliklere sahip de olsa dibine dek yerli ve burada üretilmiş farklı kültür ve hayat tarzları vardır. Her daim olmuştur. Bizim varoluş mayamızda farklı yerliliklerin olması, aramızdaki kimseyi 'yabancı' yapmaya yetmiyor.

Evet, şimdi ve burada: Her şey var. Doğulusu, batılısı, Kemalisti, ulusalcısı, milliyetçisi, dindarı, seküleri, muhafazakarı, Gezi'yi destekleyeni, desteklemeyeni... Ve bu birbirinin zıddı gibi duran tanımların hiçbiri birbirinden ayrı değil. Ne siyasette, ne hayatta. Aynı kesimde, aynı mahallede, aynı ailede ve hatta aynı kişide aynı anda birden fazla özellikleriyle mevcut olabiliyor.

Kaldığım yerden sorularla devam edeyim. Nesillerdir bu farklı değerler ve hayat tarzlarıyla bir arada şimdi ve burada yaşamakta oluşumuzun 'ruhuna' yaklaşmaya çalışırsak ne bulacağız? Sosyolojinin sınırlarını genişletmeye katkı sunabilir miyiz bu bulacaklarımızla? Peki 'biz' deyince bu tanıma girmeyen herkes 'yabancı' olmaya mahkum mudur her seferinde?

Sosyoloji bugüne dek, en somut 'biz'i melezleşme ile elde etmeye çalıştı. Baskın olan, melezleşiyoruz coşkusuyla diğerlerinin kendi olma alanını daralttı oysa. Baskın olanın diğerini kendine benzetmesi bir tahakkümdü ve adaletsiz bir buluşmaya yol açması muhtemeldi. Melezleşmek bizimki gibi çoğulcu ruh taşıyan toplumlarda kaçınılmazdır ama bundan murat tahakküm değildir. Parklar, sokaklar, meydanlar gibi eylemlerin 'podyum'laştığı kamusal alanlardan ziyade, hayatın görünmez zerrelerinde iç içe geçişler her an devam ediyor. Bunun bir melezleşme önşartına bağlanması da şart değil kuşkusuz.

Şuna varıyoruz: Karşındakine az ya da çok benzemeden, ondan pek fazla etkilenmeden ve hatta ona karşı soğuk, mesafeli, zıt kalarak da onunla iç içe geçmek, bir arada yaşamak mümkün. İlle aynı değerleri paylaşmadan da mümkün bu hatta. Bu çünkü her an gerçekleşiyor zaten gündelik hayatta. Kavramsallaştırmaya çalıştıkça belki de uzaklaşıyoruz onun ruhundan.

Misal; çatışmaya müsait zıt değer yargılarına rağmen gönül kırmama çabalarımız ağır bastığında, yüz yüze bakabilme gibi kaygılar ön plana çıktığında... Birbirini alttan alan, itirazlarını saldırganlaşmadan yapmayı başaran ve ahengi bozmamaya çalışan tutumlar ağır bastığında... Biliriz ki tam da somut yaşam belirliyor demektir kavramsallaşması şart olmayan olgularımızı.

Bugünün dilinde sosyoloji, birtakım 'kamusal' imgeler, 'vücut dili' veya 'manzaralar' üzerinden tasvirci kıyaslama yöntemine sıkışmak yerine, toplumsal hayatta her an yenilenen yatay/ görünmez ama ruhuna dokunulabilir değişimlere de odaklanabilmeli. Toplumsal hayatımızı belirleyen normların 'iyi' ve 'doğru' ile olan ilişkisini kurmak için insanın 'kendi kendisi üzerinden genişlettiği' varoluş algısına, iç dünyasındaki maneviyat alanlarına, onun şimdi ve burada 'güzel ahlak' ile olan güçlü / zayıf bağlarına da dokunabilmeli sosyoloji.

Bütüne bütünden baktığımızda parçalarda bütünü bulabiliriz şüphesiz. Her dışlama veya tahakküm hamlemizde yine bu 'biz'in hammaddesine rastlıyoruz çünkü. Toplumda yatay olduğu kadar dikey bir boyutta da devam eden kaçınılmaz bağı görmeye başlıyoruz. Çünkü birbirine en mesafeli kalanların dahi bir 'biz' ruhu var. İnşallah sonraki yazılarımda tevhidin diliyle bu 'biz'in imkanları üzerine düşünmeye çalışacağım.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums