Benliğin lekeleri

  • 24.05.2014 00:00

 On yedinci asırda yaşayan İslam tasavvuf tarihinin en yetkin simalarından Niyazi Mısri Ege'deki Limni adasında ayağında bukağı ile yıllarca sürgünde yaşamıştır. Malatya doğumlu olan Mısri, Diyarbakır, Kerbela, Mardin, Şam, Kahire, İstanbul, Elmalı, Uşak Kütahya ve Bursa'da yaşamış, iki kez sürgüne gönderildiği Limni'de göçmüştür.

Hazreti Pir Limni'de iken ihvanından beş on kişi hep birlikte kendilerine ziyarette bulunmak üzere İstanbul'dan bir gemiye binerler. Yolda her nasılsa yemek pişirdikleri tencere kaybolur. Kaptan zımmi (gayr-ı müslim)dir. Acaba o saklamış olmasın diye sorarlar. O da biraz sert çıkışınca kavga büyür. Kaptanı döverler. Bir müddet sonra tencere başka eşyaların içinden çıkar.

Sahile yanaştıklarında bir derviş onları beklemektedir. 'Mısri Efendimiz size haber gönderdi, sakın benim yanıma gelmesinler, nereye isterlerse gitsinler dedi.' Bu söz üzerine hepsi şaşırır. Başka bir şey sormaya fırsat bulamazlar. Epeyce düşünürler. Sonunda ne olursa olsan Şeyh'imizdir, gider anlatırız diye karar verip utana sıkıla giderler. Daha dergaha yaklaşmadan yine derviş gelir. Evvelki emri tekrar eder.

Ama içlerinden biri her şeyi göze alıp gider, hazretin ellerine ayaklarına kapanır. 'Aman Efendim! Biz ancak sizin ziyaretinizle müşerref olmak üzere bu kadar zahmetler çektik geldik. Ne gibi bir kusurumuz vardır ki huzurunuza kabul edilmiyoruz' diyerek yalvarır yakarır. Mısri hazretleri şöyle der: 'Gemide yaptığınız nedir? Tencere onda olmadığı halde kaptanı haksız yere niçin dövdünüz? Bu az şey midir?'

Derviş yanıtlar: 'Aman Efendim. Sufi önderlerinden bir zata bu kadar ihanet ve hakaret eden bir kafir zımmiye bir daha böyle yolculara kötü muamele etmesin, söz söylemesin ve terbiye olsun diye bir iki değnek vurduk. Sırf bu sebeple siz sultanımızın bizi reddetmesi münasip midir!' Hazreti Pir bunun üzerine: 'Siz kaptanın neresine vurdunuz? Bakın bakalım o dayağı kaptan mı yedi, yoksa biz mi yedik' diyerek elbisesini açar. Bir de görür ki kaptanın neresine vurdularsa Hazreti Pir'in o azası kanlar içindedir.

'İşte dayağı kaptana vurmadınız, bana vurdunuz.' İhvanın tamamı gelmiştir huzura. Mahcubiyet ve hayretle bakarlar. Ayaklarına kapanıp af dilerler. O da affeder. Şöyle der: 'Vücud bir'dir. Hak'tan başka bir şey mi var? Sizin yükünüzü biz çekmeseydik bunun manevi cezasını siz çekecektiniz. Unutmayın ki Hak kimde ve nerede olursanız olun, Hak'tır. Zımmi veya ümmi hepsi Hakk'ın kulu değil midir? Lütfen Hakkı çiğnemeyiniz.' (Niyazi Mısri, Divan-ı İlahiyat, Haz: Mustafa Tatcı, H yayınları)

Varlığın bir bütün olduğunu, hiç kimsenin, hiçbir şeyin kendinden ve müstakil olmadığını, bütünden bağımsız bir varoluşu bulunmadığını hatırlamak için çoğunlukla birilerinin kan dökmesi, birilerinin canının yanması gerekiyor galiba. Mısri'nin ihvanı affetmesi bunu anlamak açısından büyük bir ikram kuşkusuz.

İnsan, kainatın ruhu. Evrendeki her şeyin karşılığı insanda mevcut. Vücuda gelmiş her şeyin hakikatini kendinde topluyor insan. O'nun en güzel sureti. Ama benliğimizin lekeleri bu cevheri görmeye engel oluyor. Kafir diye, zımmi diye sıfatlara bölerek bozuyoruz vücudun birliğine olan bakışımızı.

Oysa sadece insan üzerinden kainatta her şeyle her şey arasındaki kesintisiz ilişkiyi hissedebiliriz. Bunun ezelden ebede, zahirden batına temsili var. He şeye izini düşürüyor. Biraz geri çekilmeyi, yaşadıklarımıza daha bütüncül, kavrayıcı bir bakışla yeniden yaklaşmayı becerebilirsek: Kul hakkına nasıl girdiğimizi, tevhidi çiğneyip ikilik oluşturduğumuzu fark edeceğiz biraz olsun.

Dışarıda ne kadar kavga gürültü varsa, içimizde de o kadar kıyamet kopuyor. İçimizde ne oluyorsa, başımıza da o geliyor. Başkalarını hangi saik ile düşmanlaştırıyorsak, kendimizde de bir tecellisi var bütün o düşmanlık saçan zaaflarımızın, zanlarımızın.

Vücudun birliği, kainattaki her şeyle helalleşmeyi getiriyor beraberinde. Sadece kamyon rahatça park etsin ve size park parasından rızık çıksın diye sapasağlam genç bir incir ağacını kesiyorsanız, ağacın ve onunla birlikte yaşayan diğer canlıların sizden davacı olacağından çekinebilmelisiniz. Şeyler arasındaki kesintisiz bağın farkına vardıkça, haksız yere incittiğimiz bir kalbin kainatta neleri tuzla buz edebildiğini görebiliriz.

Başkalarının uğradığı haksızlığın kendimize de yapıldığını hissetmediğimiz sürece, zulmün sürmesine dolaylı yoldan katkıda bulunuyoruz demektir. Sözgelimi başkalarına sırf onlardan nefret ettiğimiz için her yaptıkları yanlıştır, kötüdür diye yaklaşıyorsak... Kendi nefsimizin zalimi olup çıkmışızdır.

Niyazi Mısri gibi kamil insanların kainatta şeyleri aşk ile yerli yerine koyma yetisi olmasa... Kaostan başka ne düşerdi payımıza?.. Vücudun bir olduğunu zerreden küreye her şeyde seyretmeye başladıkça, içimizdeki 'evrenselliğe' de yaklaşacağız kuşkusuz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums