- 26.10.2011 00:00
Terörle mücadele adı altında yürütülen 30 yıllık düşük yoğunluklu savaş, çok can almaya devam ediyor ama bu canların nasıl gittiği üzerine sağlıklı bilgiler almak mümkün değil. Zira, siyasi iradenin, güvenlik ihmalleri gibi kritik sorunlar karşısında kamuoyuna sağlıklı yanıt verebileceği bağımsız araştırma kurumları yok. Muhalefet partileri, zaten sorunlara çözüm bulmak üzerine değil sorunları ağırlaştırmak üzerine faaliyet gösteriyorlar.
Çukurca’da, nasıl oluyor da 30 yıldır terörle mücadele verilen bir ülkede PKK, sekiz ayrı noktadan aynı anda asker ve polis hedeflerine saldırabiliyor? Güvenlik zafiyeti neden sorgulanmıyor? Neden yine PKK ile mücadelede, profesyonel birlikler yerine acemi erler kullanılıyor? Güvenlik güçlerinin(bazılarının PKK tarafından boğazları kesilerek öldürüldükleri iddiaları var) öldürülme biçimleriyle ilgili bağımsız kurumlarca yapılmış otopsi raporları var mı?.. gibisinden çoğaltacağımız ama hep yanıtsız kalan sorular var.
Keza, 7.2 ile sallanan Van depreminde yine bildik sahneler vardı... Devlet yetkililerinin denetimsiz inşaatlarına izin verdiği adeta kumdan yapılmış binaların depremde nasıl yerle bir olduğu sahnelere yine tanık olduk.
Dünya Sağlık Örgütü, 21 ekimde yayımladığı raporda, Türkiye’de trafik kazalarında her yıl yaklaşık 10 bin kişinin hayatını kaybettiğini, çoğunluğu özürlü kalan ya da ömür boyu süren sağlık sorunları çektiği yılda 200 bin kişinin de yaralandığı bilgisini veriyor.
Terörle mücadelenin yürütülüş biçimiyle ilgili yanıtsız kalan pek çok soru ve geride yitip giden hayatlar, depremlerdeki ve trafik kazalarındaki ihmallerin yol açtığı kabul edilemez yükseklikteki ölümler ve yaralanmalar...
Hesap sorma kültürünü içinde barındıracak iyi yönetim anlayışı yerleşmedikçe, bu ağır sorunlar enerjimizi boş yere almaya devam edecek...
Sağlıkta devrim ve hekim sorunu...
Hep yazdım, yine yazacağım. AK Parti hükümetinin, bireylerin sağlık hizmetlerine hızlı ve kolay erişimini sağlayan politikası bir devrimdir ve sosyal devlet olmanın bir gereğidir.Eski düzeni bir hatırlayalım; kendimiz ya da yakınlarımız hastalandığında eğer sigortalı ya da Bağ-Kur’lu isek, saatlerce ilgili hastane eczanelerinde bekleyip, buna rağmen yakınımız için gerekli ilacı alamadığımız günler çok olmuştur. Şimdi ise hangi gelir grubundan olursanız olun, ilacınızı en yakın eczaneden alma imkânına sahipsiniz. Yine eski Türkiye’de, ölüm döşeğinde de olsanız hastanelerin acil servislerinin kapılarından döndürülürdünüz. İnsan olarak değerimiz hiç yoktu o zamanlar, acil servislerin kapılarından çevrildiğimizde çaresiz kalırdık hep.
Hükümetin sağlıkta yaptığı devrim niteliğindeki dönüşüm, “Vatandaş devletin hizmetkârıdır” anlayışını tersine çevirmiştir.
Doktorların muayenehane açmalarına getirdiği kısıtlamalar ise iktidarı hekimlerle bir süredir karşı karşıya getirmiş bulunuyor. Bu konuda her iki tarafın da haklı ve haksız argümanları var.
Türkiye’de sağlık alanında atılması gereken çok adım var. Bunların başında hasta haklarının korunması, buna karşılık da hekimlerin çok iyi bir eğitimden geçirilerek hatalı tedavileri sonucu insan ölümlerinin önüne geçilmesi gerekiyor.
Sağlık alanında da yine kötü yönetim anlayışı bizi esir alıyor...
Bendeniz, ülkemizin anlı şanlı bir hastanesinde, diş hekiminin, operasyon öncesi yaptığı ağrı kesici iğnelerden duyduğum acıyı yansıttığım için sinirlenerek, ameliyat masasını terk ettiğini bilirim. Ya da yine ünlü bir göz doktorunun, riskli bulduğu için göz ameliyatımı yapmak istemeyişi yüzünden yurtdışında ameliyat olmak zorunda kalmışımdır. Bunlar benim, birey olarak yaşadığım sadece birkaç olaydan ikisi.
Ancak, doktorların yaşadıkları pek çok soruna da iktidarın ciddi çözümler üretmesi gerekiyor.
Alanında en iyilerden olan bir profesör tanıdığım bakın ne diyor:
1. Türkiye’de gerçek tıp eğitimi veren kaliteli fakülte sayısı çok azdır,
2. Periferide yer alan fakültelerde asistan yetiştiren hocaların çoğu yetersizdir,
3. Açılan baraka tıp fakülteleri ile niteliksiz hekim yetiştirilmesi sonucunda sayıca çoğalan fakat kalitesiz, bilgiden yoksun sağlık hizmeti sunan beceriksiz hekimler ordusu yaratılacaktır.
Hekimlerin, pek çok şikâyetlerinden bir diğeri de hükümetin hekimlere yönelik söylemlerinin motivasyonlarını ne denli kırdığı yönünde. Aynı profesör tanıdığım, bu konuda da şu serzenişte bulunuyor:
“Sağlık Bakanı ve Başbakan’ın söylemleri ile hekimler bir hedef tahtası haline getirilmiş, sanki eli hastanın cebinde olan soyguncular gibi gösterilmiş, dahası Sağlık Bakanı’nın Erzurum’dan örnek verdiği ‘öküz sattıran’ paragöz insanlar olarak tanımlanmış, vs... Bunları dile getiren Sağlık Bakanı’nın da yıllar önce Erzurum’da Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi iken muayenehanesi olduğu maalesef kamunun gündemine çok gelmemiştir. Politikacılar dâhil olmak üzere her meslek gurubunda etik dışı davranan kişiler olduğu gibi hekimler arasında da tıp etiğine uymayan davranışlar yapan kişiler olabilir. Sistem bu kişilerle uğraşmak yerine popülist bir davranışla tüm hekimleri halk gözünde aşağılamaktadır.”
Bu profesör, hekimlerin onore edilmeleri ve hekimlerin taleplerini dile getirecekleri Sağlık Şûraları yapılması gibi bir dizi öneri de getiriyor.
Hekimlerimizi üzmeyelim, onlar da bizi üzmesinler...
loglu@superonline.com
Yorum Yap