- 6.02.2016 00:00
Hükümetin, demokratik reformlardan büyük U dönüşü yapıp, yönünü baskıcı bir yönetim anlayışına çevirmekte olduğunun ipuçlarını, TSK'nın, seçilmişlerin denetimi altına girmesi projesini yarım bırakmasıyla almaya başlamıştık.
TSK'nın, siyasetten el çektirilmesi, özerk yapısının sonlandırılması, seçilmişlere hesap vermesi gibi orduların demokratik sivil denetime tabi kılındığı çağdaş bir ülke olmanın gerekleri bir kenara bırakılmaya başlanmıştı. Yerini, göz boyama niteliğinde palyatif tedbirlere bırakmıştı. Yasalara aykırı olarak ama fiilen genelkurmay başkanının, örneğin, masanın başında, başbakanın yanındaki sandalyeye oturarak YAŞ toplantılarına başkanlık etmesi gibi çift başlı uygulamalar kaldırılmıştı.
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ifşa olduğu 2013 Aralık'ını takip eden aylarda TSK-AKP fiilî ittifakının, üst düzey bir AKP'linin, darbe teşebbüsü davalarını, hiçbir hukuki karşılığı olmayan sözde ‘Paralel Yapı'nın üzerine yıkıp, bu yapının kumpası olduğunu açıklamasıyla temellerinin atıldığına tanık olduk. Sonrası zaten, Balyoz davasının yeniden görülmesi ve nihayetinde tüm sanıklara beraat verilmesiyle çorap söküğü gibi geldi. Mahkemenin, ‘darbe teşebbüsü yok' demeyip, ‘delil yetersizliğinden' verdiği beraat kararlarına savcılığın bazı kişiler yönünden itirazda bulunduğu ve bu sürecin henüz sonuçlanmadığını bu vesileyle not edelim. Yine bu vesileyle, ister darbe teşebbüsleri eski sanıkları olsun isterse 2013 sonrası soruşturmaya tabi tutulan ya da hapse atılan pek çok polis, savcı, gazeteci, bürokrat, işadamı her kim olursa olsun adil yargılanma haklarının ellerinden alınmış ya da alınıyor olmasının bir hukuk devletinde kabul edilemez olduğunu da hatırlatalım.
Defalarca yazdım, 2013 Aralık sonrası yaşananlar, yol açtığı pek çok hukuk dışılıklara ek olarak ordunun yeniden siyasete çekilmesinin de önünü açtı.
En nihayetinde CHP'den Barış Yarkadaş, 2013 ittifakı konusuna siyasi kimliğiyle geçen yıl 28 Aralık günü Halk TV'deki konuşmasında katıldı ve Ergenekon tutuklularının cezaevinden çıkmasının Cumhurbaşkanı Erdoğan'la yapılan anlaşmanın sonucu gerçekleştiğini savladı.
Yarkadaş, devamla, şöyle diyordu:
“Erdoğan 17-25 Aralık dosyalarının kapatılması, askerin arkasında durması karşısında Kürt politikasında değişikliğe gitmiştir. Burada bir takas yapılmıştır. İlişkinin başı oraya dayanır. Onlar Ergenekon tutuklularını bırakmıştır, bunun karşılığında Fethullah Gülen operasyonuna destek verilmesi için de söz alınmıştır.”
Yakın tarihin, ordu-hükümet ilişiklerini kavramak için, yerinden yönetimi sağlayacak, terör sorununu çözecek devrim niteliğindeki AKP imzalı, 2014 tarihli kamu yönetimi reform yasasının tozlu raflara neden bırakıldığını (Eser Karakaş, “AKP'yi ne zaman askere aldılar?” Zaman, 04.01.2016) sonrasında da 2013 mutabakatını ya da ittifakını iyi analiz etmek gerekiyor.
NOT: Geçen yıl 30 Aralık günü yayımlanan, “ODTÜ'nün IŞİD uyarısı,” başlıklı yazıma, bu üniversitede okuyan bir okurumdan gelen eleştiri yazısını, özetle sizinle paylaşıyorum: “ODTÜ'de 5 yıldır okuyan ve namaz kılan ve açıkta namaz kılıp hak talep etmeyi yanlış bulan bir bireyim. ODTÜ mescitlerinin niceliğini değil niteliğini yetersiz buluyorum. Bakın eğer çok küçük olan hazırlık mescidi dolu ise ki birkaç kişi ile hemen doluyor (hazırlıkta okuyan öğrenci sayısı 3.000) ODTÜ'de hazırlık binaları ile en yakın mescit arası yaklaşık 10 dk sürmektedir. Hazırlıkta okuyan öğrenciler ders araları 10 dk olan bir sistemde nasıl olacak da hem mescide kadar gidip gelip hem de namazlarını eda edebileceklerdir?... O sırada mescitte bulunan veya gidip gelen bazı kişiler evet belki de IŞİD sempatizanı olabilir ama hak hukuk diye sürekli sesini yükselten bir grubun, ODTÜ Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF), herkesin kullanımına açık bir mekanı basması ve yargısız infazla kaba kuvvetle iş çözmeye kalkışması ne kadar doğrudur?
Ben de kesinlikle bu yaşanan olayın siyasete alet edilmesini yanlış buluyorum, gayet tabii okul rektörlüğü bu işi tatlıya bağlayabilecek kapasiteye ve gayrete sahiptir zannımca. Kesinlikle IŞİD meselesine dikkat çekmemiz ve bunu tüm toplum olarak ele almamız gerekiyor. Bunu da mescit ihtiyacı üzerinden olan tartışmadan yola çıkarak yapamayacağımızı düşünüyorum. Mescit ihtiyacı başka bir olaydır.”
Yorum Yap