- 28.10.2015 00:00
Seçimlere sayılı günler kala Koza İpek Holding'e bağlı şirketler ile bünyesindeki medya gruplarına, kayyum atanması diğer bir deyişle el konulması suretiyle faaliyet gösteremez hale getirilmiş olmaları, Türkiye'nin ekonomik güvenliğini daha da riskli hale getiriyor.
Kayyuma gidilmiş olsa dahi söz konusu şirketin ticarî faaliyetlerinin kısıtlanmaması dolayısıyla bu tasarrufun ekonomiye zarar vermesinden imtina edilmesi sanayi çarkının dönmesi için elzem. Sonuçta şirketler vergi ödüyor, sanayi çarkını döndürüyor ve devlet zaten şirketleri vergilendirmek suretiyle bu şirketlerin bir nevi ortağı konumunda.
Koza'ya kayyum atama uygulamasının, hukuken -bir gün işleyecek elbet- yanlışlığının ortaya çıkmasıyla birlikte devlet de, vatandaşın vergilerinden büyük miktarlarda tazminat ödemek durumunda kalır.
Çağdaş dünyada geçerli olan, iktidarların, uluslararası hukuki standartları sağlama ilkesinin bizde çiğneniyor olmasının, ülkenin çöküşüne zemin hazırlayan önemli bir etken olduğunu hatırlarda tutmakta yarar var.
Koza Holding'e ek olarak medya kuruluşlarına da el koyma işlemi, basın özgürlüğüne indirilmekte olan darbenin yeni bir tezahürü olarak ortaya çıkıyor.
Koza ve diğer şirketler üzerinde oluşturulan ekonomik baskının mülkiyet haklarını ihlal etmek suretiyle sanayi sektörünün, dolayısıyla üretimin çökmesine yol açmakta olduğu tehlikesiyle de karşı karşıyayız. Nitekim, eski Merkez Bankası Başkanı ve MHP Uşak Milletvekili Durmuş Yılmaz, Koza'ya kayyum atanmasını “Adamın şirketine resmen el konulmuş.” diye nitelerken, bu kararı mülkiyet hakkına tecavüz olarak değerlendiriyor.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye'nin uzun süre reform yapmadan, mali disiplini riske atacak bir yapıyla gidemeyeceğini basına anlatıyor ama hükümete belli ki anlat(a)mıyor. Kurumsal reformlarda durgunluk; suçun cezasız kalması, masumun cezalandırılması, moral değerlerin çökmesi dolayısıyla yolsuzluğun kurumsallaşmasına yol açıyor. Bizler maalesef bu gidişatı yaşayarak görüyoruz.
Hukuki boşlukları şiddet eylemlerinin dolduruyor olmasından dolayı can güvenliğimizin kalmadığı bir arka planla, Koza Holding ve Banka Asya örneklerinden de tanık olunduğu üzere ekonomik güvenliğimiz de artık ciddi bir risk altında.
Hukuk ilkelerinin çiğneniyor olmasının en basit örneği ise dün yaşandı. Koza Holding'e kayyum kararını, tebliğ etmek isteyen polise, kanunsuz işlem yapmak istediği için engel olundu. Holding önünde bulunan CHP'li vekil Mahmut Tanal, bu engel olma işlemini, emniyet görevlisinin tebligat yapamayacağı ilkesine dayandırdı. Farzedelim, holdinge kayyum atanmasını gerektiren haklı hukuki gerekçeler var, o zaman kanunsuz biçimde polise neden tebligat yaptırılıyor da usulüne uygun hareket edilmiyor? Ya da bağımsız isimler değil de iktidar yanlısı şahıslar holdinge kayyum olarak atanıyor?
Neden, sorularının cevabı, muhalefeti sindirerek, korkutarak, diz çöktürüp, otoriter rejime razı etmek değil mi? Sokakta insanların ekseriyetine sorun, “Korkuyoruz” cevabını sıkça alırsınız.
Siyasi kontrollerini kaybetmekte olan liderlerin; baskı, şiddet, sindirme politikalarıyla kişisel bekalarını sağlama emellerinin geri teptiğini söylemeye gerek var mı?
İçinden geçmekte olduğumuz bu kâbus dolu günleri sonlandıracak tek çare, 1 Kasım'da sandıkta demokrasi için atacağımız oylar olacak. Sandık dışında, bugüne alternatif olarak kimi kesimlerden medet ummak, geçmiş tecrübelerimizden de bildiğimiz üzere daha büyük bir felakete yol açar.
Yorum Yap