- 21.10.2015 00:00
Suruç'tan sonra Ankara Tren Garı'nda meydana gelen katliam niteliğindeki intihar saldırısı adeta geliyorum diyordu ama bir yığın ihmaller zinciri yüzünden önlenemediği anlaşılıyor.
Önceki günkü savcılık açıklamasında, Ankara'daki saldırıda, üzerlerindeki bombalarla birlikte kendilerini patlatan şahıslardan birinin, Suruç katliamını yapan intihar bombacısı Abdurrahman Alagöz'ün ağabeyi Yunus Emre Alagöz olduğu belirtildi. 20 Temmuz'daki Suruç katliamı sonrası konuşan Abdurrahman'ın ailesi, “Defalarca polise gittik, oğullarımızın IŞİD'e katılmış olabileceğini ihbar ettik ama dinleyen olmadı.” diye anlatmadı mı basına? Anlattı. Suruç olayını araştıran CHP heyetinden Veli Ağbaba, önceki gün Zaman'a verdiği söyleşide, özel bir istihbarat ağına bile gerek kalmadan, IŞİD'li intihar bombacılarının listesine ve kimlerin bu örgütle bağlantısı olduğuna dair bilgilere, sokakta ve ailelerle yapılan görüşmelerle ulaştıklarına işaret ediyor muydu? Ediyordu. Peki neden ayan beyan geliyorum dediği anlaşılan Ankara katliamı önlenemedi?. Bu ve diğer benzer sorulara, karar vericilerin, siyaseten sorumlu olarak açık ve net yanıt vermeleri gerekiyor. Keza, CHP'li Sezgin Tanrıkulu'nun, “Tweet attığı için tutuklananların sayısı IŞİD'den tutuklu olanları geçmiştir.” yolundaki sözlerine de, iktidarın anlaşılabilir bir açıklama getirmesi gerekiyor. Makul şüphe gerekçesiyle muhalif avına çıkılmışken ülkenin güvenliğini tehdit eden bir terör örgütünün sanki tolere ediliyor görüntüsü, çok rahatsız edici ve tehlikeli. 102 kişinin öldüğü, yüzlercesinin yaralandığı 10 Ekim'deki Ankara katliamının failleri için, “IŞİD, PKK, paralel yapı, ya da kokteyl terör” benzetmesi, inandırıcı olmazken karar vericilerin, ciddi güvenlik zafiyeti şeklinde ortaya çıkan saldırıdaki sorumluluklarını daha da artırıyor. “Acaba ‘kokteyl terör' ifadesi, IŞİD'i perdelemeyi mi amaçlıyor?” sorusunu insan sormadan edemiyor. Ankara Garı'ndaki saldırıyla ilgili sorgulanan Türk uyruklu IŞİD'çilerden birinin, Cumhuriyet Gazetesi'nce aktarılan, “Saldırıdaki amaç HDP'ydi.” sözleri, bu parti vekili Sırrı Süreyya Önder'in, en güçlü olan patlamalardan birinin HDP kortejinde olduğuna dair olay yerinden aktardığı sözleriyle örtüşüyor. Sonuçta, katliamda Kürt'ü, Türk'ü hepsi öldü. DİSK gibi sendikal örgütler, sivil toplum kuruluşları ile HDP ve CHP'li vekillerin de katıldığı, barış mitinginin, PKK ile yeniden başlatılan çatışmaları durdurma amacını taşıdığı gözönüne alındığında intihar bombacılarının, Türk devletini doğrudan hedef almaktan ziyade başta Kürtler ve sol kesimleri hedef seçtiği izlenimi kuvvetli. Canlı bomba dahil 34 kişinin öldüğü Suruç katliamında da, Suriyeli Kürtlerin yaşadığı ve IŞİD'ce yerle bir edilen Kobani şehrine yardım götürmeye hazırlanan, Kürtlerle bağı bulunan sosyalist gençlik grubunun hedef alınmış olması tesadüf olamaz. Türkiye'yi çok yakından tanıyan isimlerden, Kanada'nın Türkiye Büyükeçiliği eski Askerî Ataşesi Dr. Chris Kilford, Ankara saldırısından hemen sonra Kanada CTV Televizyonu'na verdiği demeçte şu tespitte bulunuyordu:
“Suriyeli Kürtlerin IŞİD'e karşı bu ülkede gösterdiği başarıya misilleme olarak Ankara patlaması gerçekleşmiş olabilir. IŞİD, gerek kendileri gerekse El Nusra gibi grupları dolaylı da olsa desteklediğine dair çok fazla kanıt olan Türkiye'yi doğrudan hedef alarak Ankara'yı daha fazla kızdırmaktan imtina edecektir. Dolayısıyla Ankara saldırısını, doğrudan Türkleri değil Kürtleri hedef alan bir saldırı olarak görmek mümkün.”
Taziye evinin adresinin, aslında Başbakanlık olmadığı gibi bir durum ortaya çıkıyor.
Yorum Yap