- 24.12.2014 00:00
Gerek dönemin başbakanı şimdinin Cumhurbaşkanı Erdoğan gerekse PKK lideri Abdullah Öcalan, 2013 Mart’ında örgütün ateşkes ilan etmesiyle başlayan Kürt sorununa silahsız çözüm sürecini, ilk bitiren taraf olmayacaklarını ilan etmişlerdi.
Her ikisinin de bugünlerde, aslında yürümeyen süreç sanki devam ediyormuş gibi hava yaratıyor olmaları, verdikleri bu sözden geri dönmelerinin Türkiye’ye yeniden ağır bedel ödeteceğini biliyor olmalarından kaynaklanıyor. Verdiği sözle çelişkili de olsa bizzat Erdoğan’ın, çözüm sürecini kimi söylemleriyle zora soktuğu bir gerçek.
Son zamanlarda, “Terör örgütü IŞİD ile müzakere yapılabilir mi?” tartışmalarıyla gündeme gelen ve İngiltere’de Tony Blair hükümetinin üst düzey diplomatı olarak İrlanda’yı onlarca yıl kasıp kavuran IRA terör örgütü ile barışın sağlanmasında kilit rol oynayan Jonathan Powell, “Barışı sağlamanın tek yolunun teröristlerle müzakere ve bu örgüte ödünler verilmesinden geçeceğinin,” altını çizer.
Powell, “Hiçbir terörist örgüt sonsuza dek uzlaşılamaz değildir,” der ve ekler: “Tüm silahlı hareketler, ılımlıları ve sert tutum yanlılarını içinde barındırır ve örgütle görüşmek ılımlıları barış için güçlendirir.”
Terör sorununun çözümünde çok acıtıcı olsa da yapılması gereken, Powell’ın dediği gibi, terör örgütü ile müzakerelerdir ve bu örgüte ödünler verilmesini gerektirir. Ödünler deyince akla, Kürtlerin anadillerini konuşma özgürlüğüne kavuşmuş olmaları gibi zaten ana sütü gibi helal olan haklar gelmesin, her ne kadar Türkler, bunu “Kürtlere bahşettikleri bir hak olarak” görseler de. Ödün; Öcalan’ın, cezaevinden çıkartılıp önce evde göz hapsine alınması, sonrasında da çözüm için özgür müzakere ortamının sağlanacağı serbest bırakılması, dağdaki teröristlerin kimilerinin af yoluyla siyasete dahil edilmeleri, yani geçmişte bazı siyasetçilerin dediği gibi, “Düz ovada siyaset yapmaları,” gibi şartlandırılmış Türk kamuoyunun çok zor hazmedeceği açılımları içerir.
İktidar 2013 Mart’ında ateşkesin ilan edilmesinden bu yana oyalama taktiği uyguluyor, aylardır İmralı’ya ziyaretler süregeliyor, lafta çözüm paketleri havada uçuşuyor ama özde hiçbir gelişme sağlanmıyor. Bu arada, Ankara, söylem düzeyinde kalan çözüm mesajları veredursun, Güneydoğu bölgelerinde PKK’nın, özerklik ilanının bir adım gerisinde kalan kimlik kontrolü yapma gibi tasarruflarda çoktan bulunduğu görülüyor.
Suriye Kürtlerinin kalbi Kobane olaylarının ekim ayında şiddetli çatışmalar şeklinde Türkiye’ye de yansımış olmasından sonra Ankara, PKK’ya yönelik sert söylemini de ironik biçimde artırdı. Erdoğan’ın, Suriye Kürtlerinin PYD’si ve PKK ile IŞİD terör örgütünü aynı kefeye koyuyor olması, iktidarın Kürt sorununu çözme iradesinin aslında olmadığını da göstermiyor mu?
Elbette, devletler silahsız çözüm için görüşme yaptıkları terör örgütlerine karşı aynı zamanda askeri tedbirler de almak zorundadırlar. Ama kamuoyuna şirin görünmek adına müzakere yaptığınız örgütü, sık sık terör örgütü diye ilan ediyor olmanız hem samimiyetinizi sorgulatır hem de örgütle aranızdaki güven ilişkisini zedeler.
ABD’nin, İncirlik’te konuşlu insansız hava araçları Predatörler vasıtasıyla Kuzey Irak’ta PKK’nın izlenmesi için yürüttüğü anlık istihbarat faaliyetlerini, Ankara’nın talebiyle son aylarda artırdığını öğrendim. Hatta Ankara, Washington’dan İncirlik’teki 4 Predatör’e ek olarak 4 ila 5 kadar İHA daha verilmesini talep etmiş. İncirlik’teki Predatörlerin, IŞİD’in Irak faaliyetlerini de izlediğini hatırlatalım.
İktidarın çoktandır göz boyama niteliğine büründürdüğü çözüm sürecinin bitmesinden ve her eve bir cenazenin girdiği eski günlere dönülmesi ihtimalinden çok endişeliyim.l.kemal@zaman.com.tr
Yorum Yap