- 19.02.2014 00:00
İnsanların fikir özgürlüğünün gasp edildiği bizim gibi ülkelerde iftira atmak, yargısız infaz yapmak, nefret söylemi ile toplumdaki değişik etnik gruplar ya da mezhepler arası düşmanlık tohumları ekmek, halkı kin ve nefrete sürüklemek, vatana ihanet gibi ağır ithamı sıradanlaştırmak, fişlemelerle insan yaşamını karartmak gibi psikolojik savaş yöntemlerine çokça başvurulur. Bu politikaların temel amacı, hükümetlerin işbirliği içinde oldukları vesayet rejimleri ile birlikte iktidarlarını korumaktır, varsın ülke fikirler ve cüzdanlar açısından fakir kalsın.
Geçen yılki Gezi olayları sırasında başörtülü bir kadının bebek arabasında çocuğu ile birlikte yürürken İstanbul Kabataş semtinde üst kısımları çıplak 100’e yakın deri eldivenli adamın saldırısına uğradığı, yerlerde sürüklendiği iddialarının bugün doğru olmadığının ortaya çıkmış olması, iktidarın, giriş paragrafında vurguladığım Türkiye’nin çok bildik hastalığına yakalandığını gösteriyor.
CNNTürk’ün Gezi Parkı protestolarından aylar sonra geçen hafta yayınladığı kamera görüntüleri, kadına saldırının gerçekleşmediğini, eldivenli, yarı çıplak tuhaf adamların da olay mahallinde olmadığını gösteriyor.
Başbakan Erdoğan’ın o tarihlerde, “Benim başörtülü bacıma saldırdılar,” mealinde sarfettiği sözlerin bugün artık mütedeyyin kesimin duyguları kullanılarak, Gezi olaylarında iktidara destek politikasının hayata geçirildiği anlaşılıyor.
İktidarların ya da vesayetçilerin, toplumun dinî duygularını istismar ederek politik kazanım sağlama arayışlarının acı örneklerini çok yaşadık.
28 Şubat 1997 post-modern darbesi mimarlarının, Erbakan’ın başbakanlığındaki Refahyol koalisyon hükümetini istifaya zorlayan yöntemlerinde yalnızca Sincan’da tanklar yürütülmedi, Fadime Şahinadlı kadın üzerinden toplumun dinî duyguları istismar edildi, dindarlar töhmet altında bırakıldı, irtica geliyor, laiklik elden gidiyor denildi.
Demokratik devletler, ahlaken sorgulansa da ulusal çıkarları adına psikolojik savaş yöntemleri uygularlar. Ne var ki bizde, kendi vatandaşlarına karşı bu yöntemlerin uygulanıyor olması anakronistik bir devlet yapısına işaret ediyor.
ABD ve müttefiklerinden oluşan koalisyon güçlerinin, Kuveyt işgalini sona erdirmek için 1991 yılında Irak’a giriştikleri savaşı haklı çıkarmak için uyguladıkları psikolojik savaş yöntemi ya da modern savaş propaganda yöntemi, ülkelerin ulusal çıkarları için başvurdukları kimi politikalara bir örnektir.
Sonradan, Kuveyt’in ABD Büyükelçisinin kızı olduğu anlaşılan Neyirah adlı bir kadın, Amerikan halkla ilişkiler şirketi Hill and Knowlton’ın kurguladığı bir senaryo ile ülkesini işgal eden Irak askerlerinin, hastanelerde yeni doğmuş bebekleri kuvözlerinden çıkartarak ölüme terk ettikleri yolunda çakma ifadelerde bulunmuştu. Neyirah’ın, kitlelerde infial yaratan bu ifadeleri, ABD önderliğindeki koalisyon güçlerinin Kuveyt işgalini sonlandırmak için Irak’a saldırılarında önemli bir altyapıyı oluşturmuştu.
Ne var ki, Türkiye’de halen, vahim sonuçlar doğurabilecek politikaları salt haklı çıkartmak adına iktidarların, kendi vatandaşlarına psikolojik savaş yöntemleri uygulaması mubah sayılıyor.
Oysaki yeni, demokratik bir Türkiye inşa ediliyor diye sevinmiş, geleceğe umutla bakar olmuştuk... Artık o günler geride kaldı, umutlar söndü.
loglu@superonline.com
Yorum Yap