- 25.12.2013 00:00
İktidar partisinin, bakan çocukları, bürokratlar ve işadamlarının odağında olduğu yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun arkasında “içeriden destekli dış mihrakların” bulunduğu iddiasına ne kendisi de ne de toplum inanıyor aslında. Başta İstanbul, pek çok ilde yerleri değiştirilen polis sayısı neredeyse 113’ü buldu. Adli Kolluk Yönetmeliği’nde aniden bir değişiklik yapılarak Emniyet ve Jandarma görevlilerinin, adli olaylarda amirlerine bilgi verme zorunluluğu getirildi. Bu değişikliğin iktidara yakın odaklara uzanan soruşturmaların önünün kesileceği anlamına geldiğinin herkes farkında. İktidar milletvekili Haluk Özdalga da yönetmelik değişikliği için, “İyiye değil daha kötüye gidişi ifade ediyor,” diyerek rahatsızlığını dile getirdi.
Emniyet’in kapılarının basına kapatılmış olması, ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Francis Ricciadone’nin, hükümete yakın medya tarafından kendisine atfen, “bir imparatorluk çöküyor,” mealinde sarfettiği ileri sürülen sözlerini manşet yapmış olmasının ki bu sözler elçilik tarafından yalanlandı üzerinden Başbakan Erdoğan’ın hafta sonundaki konuşmasında elçiye ad vermeden yüklenmiş olması bir kurgu gibi geliyor komplo teorilerini haklı çıkartmak için.
Bakın, İspanya’da, savcının talimatıyla polisin, yolsuzluk iddialarına istinaden iktidardaki Halkın Partisi genel merkezine geçenlerde baskın yapmış olmasına karşı hükümet dış ya da iç mihrakları sorumlu tutmadı, polisi engellemedi.
Yolsuzluk ve rüşvet maalesef bir hastalık ve özellikle de iktidar çevrelerine daha çabuk bulaşabiliyor. Bu noktada önemli olan husus, bu iddiaların üzerine iktidar olarak gittiğiniz ve sorumluların cezalandırılmasını engellemediğiniz ölçüde itibarınızın artacağı, demokrasi kurallarının işlediğini topluma da gösterecek olmanızdır.
Ne yazık ki Türkiye’de, askerî vesayet rejiminin ürettiği ve sivil hükümetlere de geçmişten bugüne sirayet eden bir hastalık var; o da yapılan yanlışların üstünü örtmek için dış mihrakların yanısıra iç mihraklar üretme alışkanlığı. Boşuna vatandaşlar tehdit görülerek fişlenip, hayatları karartılmıyor.
HÜKÜMET DÜŞEBİLİRDİ
Hizmet Hareketi’nin önemli isimlerinden Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, Hakan Şükür’ün, geçen hafta, Cemaat’e yönelik tutumunu eleştirerek AK Parti’den istifa etmiş olmasını,iktidarın, en samimi ve belki de son uyarı olarak alması gerektiğine işaret emişti.
Gülerce’nin bu sözlerini, adını veremeyeceğim ve AK Parti, Cemaat hareketini yakından izleyen bir öğretim üyesi arkadaşım isabetli bir tespitle şöyle yorumluyor:
“Bana öyle geliyor ki Cemaat, dış politikadaki stratejilerden, dershane ve bürokrasinin değişik kollarında Cemaat’e yönelik yoketme politikasından vs. çok feci rahatsız oldu. Ancak, AKP’nin iktidardan şu veya bu yolla tasfiyesinden yana değil bence. ABD ve İsrail ile gemileri yakmadan ve bu Arap İslam’ına çok bulaşmadan ülke yönetilsin istiyor... AKP’yi iktidardan indirmek isteseydi Gülenci milletvekillerinin tümünü bir blok hâlinde (H. Şükür tek bırakıldı bu yüzden)kopartırdı. Bu blokun istifası bütün dengeleri değiştirirdi. Ve hükümet biterdi belki de.”
Ayrı öğretim üyesi, “Diğer yandan polis biçiliyor, yolsuzluk gölgeleniyor, AKP bunu nasıl çözecek, iktidarın İçişleri bakanının kendi oğlunu soruşturan polisleri işten atması kabul edilemez,” diye de ekliyor.
Gülerce’nin, Şükür’ün istifasını neden 2013’ün en önemli siyasi olayı olarak da nitelendirmiş olmasını yukarıdaki satırlar izah ediyor sanırım. İstifaların devamı gelseydi hükümet düşebilirdi.
loglu@superonline.com
http://www.taraf.com.tr/lale-kemal/makale-sukur-le-sinirli-kalmasaydi-hukumet-dusebilirdi.htm
Yorum Yap