- 25.09.2013 00:00
Sovyetler’in 1990’lı yılların başında dağılması öncesi ve sonrasında yakın coğrafyasında çatışmaların ve ihtilafların yaşandığı ve yaşanmakta olduğu tek NATO üyesi Türkiye. 1980-1988 yılları arasında sekiz yıl süren İran-Irak savaşı, 1988-1994 arası Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Yukarı Karabağ ihtilafı ve çatışması, Türkiye’nin Ermenistan ile sınırlarını kapatması,1990-1991 arası Irak’ınKuveyt’i işgali ve koalisyon güçlerinin Irak’a düzenlediği birinci Körfez Savaşı, 2003’te Amerikan önderliğindeki güçlerin Irak’ı işgali ile ikinci Körfez Savaşı, 2006’da İsrail’in aylar süren Lübnanoperasyonu, 2008’de Gürcistan’a Rus işgali ve şimdi de 2011’de başlayıp güney komşumuzSuriye’de hâlen devam eden iç savaş. Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren ve donmuş bir sorun olanYunanistan ile gerek Ege’deki karasularının paylaşımı ve Kıbrıs ihtilafını da eklemeden geçmeyelim.
Sınır ötesindeki bu çalkantılı yıllara ek olarak Türkiye’nin 1984 yılında PKK ile başlattığı sınırdışına da taşan silahlı mücadele artık 30’uncu yılına giriyor. 2010 yılında Mavi Marmara adlı insani yardım gemisinin Gazze ablukasını delme girişimine İsrail’in sert tepkisi ve sekiz Türk’ün öldürülmesi olayı ki bu,Türkiye’nin, hükümet kabul etmese de ağır bir hatası olarak hanesine yazıldı.
Demem o ki, yakın coğrafyamızda yaşanan ve yaşanmaya devam eden çalkantılar, ister istemez Türkiye’yi dolaylı ve doğrudan etkilerken Ankara’nın, bu sorunlarla başedeyim derken kimilerinde hatalar yapmış olması da belki kabul edilebilir. İşte böyle kaotik bir arka plana karşı, Dışişleri BakanıAhmet Davutoğlu’nun uyguladığı, Türkiye’nin yumuşak gücünü ön plana çıkartarak komşularla sıfır sorun politikasının o dönem için ne denli isabetli olduğunu teslim etmemiz gerekiyor.
Türkiye’nin yakın coğrafyasındaki ihtilaflara karşı yumuşak gücünü yani diplomasi araçlarını kullanma eğilimine girerken bu politikaların uygulanmasında askerî gücünün de ne denli önemli olduğunun akıllarda tutulması gerekiyor. Bu nedenle profesyonel, daha küçük ama çevik, ateş gücü yüksek bir orduya geçilmesi sürecinin iyice gecikmeden tamamlanması gerekiyor.
SURİYE’DE RADİKAL SEÇENEĞE DÖNMEK MÜMKÜN
Türkiye’nin yakın tarihinin en önemli dış politika hatalarından birinin Suriye olduğunu teslim etmek gerekiyor. Ama karar vericilerin, Suriye konusunda acıtıcı ama radikal ve Türkiye’ye bölgedeki itibarını yeniden kazandıracak bir adım atmaları için geç değil.
Suriye’de diktatör Beşar Esad’ın gidiciliği üzerine oyun kurup muhalefete sonsuz destek veren ve kimi radikal İslamcı grupların güçlenmesine salt bu diktatörün gitmesi için göz yuman Ankara, aşağıda bazılarını sıraladığım büyük bir U dönüşü yapabilir;
• Muhalefete desteğin kademeli olarak geri çekilmesi ki böylece sınırımıza yerleşen radikal İslami gruplar geri püskürtülür;
• Sınırın ticaret için açılması ve mültecilerin ya geri dönüşü ya da Türkiye’de bu kişilere vatandaşlık verilmesi;
• U dönüşünün, Suriye halkını koruma amaçlı yapıldığının ilan edilmesi;
• Esad’ın yakın müttefiki Rusya ve İran ile ilişkilerin düzeltilmesi.
Yukarıda saydığım kimi politika seçeneklerinin, Türkiye’nin ekonomisine ve barış sürecine daha fazla odaklanmasına da katkı sağlayacağı şüphesiz.
Bu büyük U dönüşünün dezavantajı olan ülke içinde özellikle muhalefetin siyasi kazanım için göstereceği sert tepkileri bertaraf etmek için yatıştırıcı politika geliştirilmesi gerekecek.
Türkiye’nin şu âna kadar izlediği ve oyun dışında kaldığı Suriye politikasında yapacağı U dönüşünde ödeyeceği tek bedel, Esad’ın hâlen görevinde kalıyor olması olacak ki bu da zaten orta vadede kaçınılmaz bir durum.
loglu@superonline.com
Yorum Yap