- 22.06.2013 00:00
BRÜKSEL- Gezi Parkı’nda ağaçların sökülmesine karşı barışçıl gösteri yapanlara polisin aşırı güç kullanımı ile ülke çapında hükümet aleyhtarı protestolara dönüşen ve dördüncü haftasına giren eylemlerde geldiğimiz nokta, AK Parti’nin ve medyanın, kötü bir demokrasi sınavı verdiğidir. Nasıl bir irondir ki, ekonomiyi düzlüğe çıkartan, vesayet rejiminin belini kıran bir hükümet, iktidarının 10. yılında liderliğinde gerçekleşen demokratik kazanımları bir anda çöpe atma riskini göze alabiliyor.
İktidar, eylemlerin en başında hiçbir ayrım yapmaksızın göstericileri, gaz bombaları ve basınçlı su ile dağıtmaya çalışan ve bu aşırı güç kullanımı hâlini sürdüren polislere bu talimatı verenlerden hesap sormuyor, demokratik değerlere saygı çağrısı yapan aday ülke konumunda olduğumuz AB’ye rest çekiyor.
Nitekim, geçtiğimiz günlerde Gezi olaylarında hükümetin tutumunu eleştirdiği için Başbakan Erdoğanve AB Bakanı Egemen Bağış’ın eleştirilerinden nasibini alan AB’nin Genişlemeden Sorumlu üyesiStefan Füle, Brüksel’de yönelttiğim, Türkiye’nin AB’den tamamen kopma riskini görüyor musunuz, soruma, şu yanıtı veriyordu;
“Benim görüştüğüm Türk yetkililer, AB’ye katılım sürecini sürdürme konusunda oldukça kararlılar. Bu süreç, bizleri ileriye götürme anlamında gerek Türkiye gerekse AB’nin çıkarına. AB projesinin, bir değerler ve ilkeler temeline dayandığı çok açık.”
Gezi ile başlayan ve Türkiye geneline yayılan olaylarda gerek ana akım medya, gerek yeminli AK Parti düşmanı medya, gerekse hükümetin demokratik değerleri zayıflatan tutumu, Ankara’nın, yaklaşık üç yıl aradan sonra yeniden başlaması beklenen AB ile tam üyelik müzakerelerini riske atmış bulunuyor.
Türkiye ve AB arasında, 26 haziran çarşamba günü, yaklaşık üç yıl aradan sonra ilişkilere ivme kazandıracak bölgesel politikalar başlığının açılması öngörülüyordu. Ne var ki, Brüksel’de önceki gün toplanan AB Genel İşler Konseyi, Gezi olaylarına istinaden bu başlığın açılması kararını önümüzdeki pazartesi gününe erteledi.
Başta Almanya bazı AB üyesi ülkeler, bugünden 26 hazirana yani dört gün içinde hükümetin, gösteriler karşısındaki sert tutumunu sonlandırmasını bekleyecek. Olmadı, 22. Fasıl olan bölgesel politikalar konu başlığının açılmasını bilinmeyen bir tarihe erteleyecek.
Bu başlığın açılması konusunu Türkiye’ye bir baskı aracı olarak kullanıp kullanmadıklarını sorduğum Füle, şu yanıtı veriyordu;
“Hükümetin, medyaya baskıyı sürdürmesinin kendisinin aleyhine döneceğini anlayacağını umuyorum. ‘AB ile müzakere başlığı açılmasının teknik bir konu olduğu, siyasi konulara bağlanamayacağı’ şeklinde Başbakan Erdoğan’ın önceki sözlerine katılıyorum. Ne var ki, Türk polisinin, barışçıl bir eylem sürecini siyasi bir konu hâline getirme koşullarını oluşturmaması gerekiyordu.”
Ankara’da hükümetten, AB’den gelen eleştirilere karşı, müzakere başlığının planlandığı şekilde açılmaması hâlinde birliğe “Bizi alın diye yalvaracak değiliz” söylemleri yükselirken, Brüksel’de, Almanya gibi ülkelerin Gezi olaylarını baskı aracı olarak kullanma politikaları nedeniyle hava bulutlu.
Füle’ye soru yönelttiğimiz Brüksel’deki konferans salonu, tam üyelik için aday ülke potansiyeli bulunan, Sırbistan, Kosova, Bosna Hersek gibi Batı Balkan ülkeleri ile aday ülke statüsündeki Türkiye’den 400’e yakın gazeteci, STK üyeleri ve AB yetkililerinin katıldığı ve Sesini Yükseltanlamına gelen Speakup2 Konferansı’nın ikincisine ev sahipliği yapıyordu.
Gerek Batı Balkan ülkeleri gerekse Türkiye’de fikir özgürlüğünün ve medyanın durumunun kötüleştiği dile getirildi katılımcılar tarafından örnekler verilerek.
Türkiye ile birlikte 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başlayan Hırvatistan, 10 gün içinde AB’ye tam üye olacak, daha aday statüsünde bile olmayan Batı Balkan ülkeleri, bizden önce AB’ye tam üye olurlarsa şaşırmam.
Türkiye’nin AB ile ortaklık anlaşması imzalaması üzerinden tam 50 yıl geçmiş, halen yerimizde sayıyoruz.
Nihayetinde Türkiye, AB’ye tam üye olsa da olmasa da demokratik değerlere yeniden bağlılığını tesis etmek için Gezi olaylarıyla kritik bir sınavdan geçiyor.
loglu@superonline.com
Yorum Yap