- 20.03.2013 00:00
Abdullah Öcalan ile terörü bitirmek adına devam eden görüşmelerde, silahların susması için önemli adımın, 21 Mart perşembe Nevruz günü atılması bekleniyor. Öcalan’ın, PKK’ya ateşkes çağrısını BDP aracılığıyla duyurması ve bu karara örgütün uyması ihtimali yüksek olan bu Nevruz günü, 30 yılı bulan şiddetin yerini barışa bırakması önündeki uzun ve mayınlarla dolu yolda önemli bir merhale olacak. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, geçen hafta sonunda Kanaltürk’te yaptığı açıklamada, ateşkesle birlikte örgütün Türkiye sınırlarından dışarı çekilmesi takviminin başlangıcını 21 Mart perşembe Nevruz günü, bitişini ise bu yıl sonu olarak açıkladı. Peki, silah bıraktırma takvimi verilebilir mi? ve böyle bir takvimin verilmesi hangi faktörlere bağlı olacak? Bu soruların olası yanıtları, zaman içinde yani barış yapma sürecinde kat edilecek demokratikleşme adımlarına bağlı olarak verilebilecek.
BDP eşbaşkanlarından Gülten Kışanak, süreçle ilgili kendisiyle görüşenlere verdiği bilgilerde,ateşkes ve geri çekilmenin, sürecin başlarında, silahların bırakılmasının ise barış sürecinin finaline yakın olacağını dile getiriyormuş. Kışanak’ın, silahların bırakılmasına dair verdiği olası takvimi, diğer ülke örnekleri analiz edilerek de hepimiz verebiliriz aslında. İngiltere’nin, Kuzey İrlanda’nın bağımsızlığı için silahlı mücadele veren kısa adı IRA olan İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu ile barışı sağladığı süreçte silahların bırakılması da (İngilizcede decommissioning deniyor) örneğin, finale doğru gerçekleşmişti. Ateşkes sırasında 1996 yılında kurulan bağımsız bir uluslararası komisyon, yalnızca IRA değil adanın İngiltere’den ayrılmasını istemeyen Birlik yanlısı grupların da silahlarının teslimatını denetlemekle görevlendirilmişti.
Silahsızlanma 14 yılda sağlandı
Silahların bırakılması ve komisyona teslimi kararı, barış için varılan tüm uzlaşı konularının onaylanmasına paralel iki yıl içinde tamamlanacaktı. Ancak iki yıllık takvime uyulmadı ve gerek IRA gerekse Birlik yanlıları, İngiltere ile varılan barış anlaşmasının uygulanmasına koşut olarak silahları aşamalı bıraktılar. Silahsızlanmayı denetleyen komisyon, 2010 yılında yani aradan 14 yıl geçtikten sonra örgütlerin silahlarının tümünü teslim ettiklerine dair raporunu yayımladı.
PKK’nın silahsızlandırılması sürecinin, İrlanda’daki barışın yapımında olduğu gibi 14 yıl süreceğine dair bir öngörüde bulunmak mümkün değil ama nihai barışın tesisi anlamına da gelen silahların bırakılması için atılacak demokratik adımlar silahların sonsuza dek susturulması sürecini öne çekmede kilit öneme sahip.
Türkiye, gerek Anayasa’da gerekse kanunlar yoluyla yapacağı ilerici düzenlemelerle ancak terör sorununu besleyen anti-demokratik uygulamaları ortadan kaldırırken aslında hukuk devletinin tesisini de tüm vatandaşları için sağlamış olacak. Ne var ki, suçu şiddet ile sınırlayarak bir ileri adımın atıldığı 4. Yargı Paketi’nin, aradan neredeyse bir yıl geçtikten sonra birkaç hafta önce Meclis’e sevk edilmiş olması bile kendi başına, köklü reformlar yapılmasındaki ürkekliği ortaya koyuyor. Hükümetin bu kadarını gerçekleştirdiği reformları, BDP hariç iki siyasi partinin fazla ilerici bulmuş olması bile, yargı reformuna ilişkin sözkonusu tasarının, ifade özgürlüğünü daha da genişleterek kabul edilmesi bir yana daha da geriye götürecek düzenlemelere maruz kalma riskine işaret ediyor.
Silahların bırakılması takvimi nasıl kısalır?
Meclis Adalet Komisyonu’nda yarın tartışılmaya başlanacak yargı reformunda, ifade özgürlüğü önünde önemli bir engel teşkil eden TCK 301. Madde, örneğin, yerinde duruyor. Pakette, KCK, KESK gibi davalarda uygulanan silahlı örgüt üyeliğiyle ilgili TCK 314. Madde’nin ifade özgürlüğü kapsamına girebilecek bölümlerinde iyileştirme yapılmadı.
Dördüncü paket, dolayısıyla ifade özgürlüğünün tesisi için gerekli güven arttırıcı önlemleri yeterli düzeyde kapsamıyor. Yargı reformu bu hâliyle, karar vericilerin zihinsel dönüşümde zorlandıklarının önemli bir işaretiyken muhalefet partilerinin, demokratikleşme alanında iktidarın çok gerisinde kalıyor olmaları barış sürecinde önemli bir handikap.
Öcalan ile yürütülen görüşmelerden siyasi iktidar sorumluyken parlamentoya süreçle ilgili bilgi verilebilir. Parlamentonun, bu süreçteki asli misyonu, başta demokratik yepyeni bir anayasa yazımı ve temel hakları garanti altına alacak diğer yasal düzenlemeleri yapmak olmalı. İşte o zaman parlamento, süreci taçlandırır ve tarihe adını yazdırır, silahların bırakılması süreci de hızlanır. BDP’ye ise, barış sürecinde devletle Öcalan arasında arabuluculuk yapmaktan öteye giden, örgütten bağımsız politika geliştirme gibi tarihî bir görev düşüyor.
loglu@superonline.com
Yorum Yap