- 20.10.2012 00:00
Şu günlerde gerek Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, BDP’li vekiller ile yaptığı özel görüşmelerin basına yansıması gerekse Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Kürt ve PKK sorununun çözümünde önemli gelişmeler olacak” yolundaki sözleri, kangren olmuş bu sorununun çözümü yolunda yeniden hepimizi umutlandırdı. Acaba bu kez gerçekten, gerek Gül’ün BDP’li bazı vekiller ile temasları gerekse Erdoğan’ın, İmralı ile görüşmelerin olabileceği yolundaki sözleri, keza Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in, yine BDP’li vekiller ile bir araya gelmiş olmalarıyla birlikte terörün, kısa vadede bitirilmese de en aza indirilmesi için ciddi bir siyasi çözüm sürecine giriliyor mu, sorularını yeniden gündeme getirdi.
Erdoğan, önceki gün Azerbaycan dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlarken, Abdullah Öcalan’la görüşülmesine yeşil ışığı yeniden yaktı ve ekledi: “MİT her an, her tür hareketi yapabilir. Mesela yarın İmralı’ya gitmek gerekiyorsa MİT Müsteşarı’na ‘Sen gerekeni yap’ derim.”
Bu söylemlerin akabinde, medyada, acaba Öcalan ile temas olacak mı, sorunun çözümü için zamanında sabote edilen Oslo benzeri müzakere süreci mi başlıyor, gibisinden bir merak ile haberler yazılmaya başlandı.
AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal, önceki gün gazetecilerin soruları üzerine BDP’li vekiller ile, bu partiden bazı vekillerin dokunulmazlarının kaldırılması konusunu ele aldıklarını söyledi. Biri bağımsız 8’i BDP’li 9 vekilin, PKK’nın, sivillerin ölümüyle sonuçlanan kanlı Gaziantep saldırısını gerçekleştirmesinin hemen sonrasında bu örgüt mensupları ile kucaklaşma sahneleri sonrası AK Parti ve MHP, bu vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması yolunda görüş bildirmişlerdi. Dolayısıyla, BDP’liler, iktidar partisi ile temas kurarak bu vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmaması için kulis faaliyeti yürütüyorlardı. BDP’li vekiller, örgüt mensuplarıyla kucaklaşarak, aslında Kürt sorununun çözümüne, halkı kendilerinden soğutarak katkı değil zarar vermişlerdi ama olan oldu.
Erdoğan’ın, İmralı ile görüşülebileceği yolundaki açıklamaları da, BDP’li vekillerin iktidar partisi nezdinde Öcalan’a tecridin kaldırılması yolunda nabız yoklamaları için vesile olmuştu. Cumhurbaşkanı Gül’ün, Kürt sorununun çözümüne katkıları yadsınamaz. Ne var ki, sorunun çözümünde aslolan, karar verici pozisyondaki Başbakan Erdoğan’ın izlemekte olduğu politika.
İşte bu politika umut verici değil. Zira Erdoğan’ın, Kürt ve terör sorunlarının çözümü için bir yol haritasını çizmesini beklediğimiz 30 eylül kongresindeki konuşması, bu anlamda hayal kırıklığı yarattı, adeta dağ fare doğurdu. Erdoğan’ın bu konuşmasından ikinci bir Oslo sürecinin çıkmayacağını belirtmiştik.
Peki bu günlerde yeniden verilmeye başlanan ve umudumuzu yeşerten mesajlar ne anlama geliyor?
Tahminlerime göre, örgütün bayram ile birlikte saldırılarını durdurması yani silahlarını susturması için örgüt ile belki temaslar oluyordur ama gerçek anlamda terörün sonlandırılması yolunda bir sürecin önümüzdeki aylar ya da bir yılda başlayacağını zannetmiyorum. Zira, kalıcı bir barışın sağlanması için anahtar konumunda olan ve Kürt sorununu çözeceği yolunda kamuoyuna söz veren Başbakan Erdoğan, birbiriyle çelişen demeçler veriyor. Erdoğan, bir yandan İmralı’yla görüşülebileceği yolunda olumlu mesajlar veriyor diğer yandan terörle mücadeleye devam edileceğini belirtiyor. PKK’nın saldırıları karşısında terörle mücadele devam edecektir elbette ama silahların susması için devletin atması gereken karşı adımlar da var. Bu adımların atılmadığını tahmin ediyorum.
Başbakan, bir yandan İmralı’da Öcalan’la görüşülebileceğini söylerken önümüzdeki üç kritik seçimler öncesi MHP’deki ve onun dışındaki milliyetçi oyları da çok yakın takibe almış durumda. Erdoğan, hem Kürt kartını oynuyor hem de milliyetçi oyları kaybetmeme hesabıyla çelişkili açıklamalar yapmaya devam ediyor ama nihai durumda, özellikle de adaylığını koymayı planladığı Cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle milliyetçi kesimden yana ağırlığını koyacak gibi görünüyor.
Yukarıda bahsettim, Türkiye’de herkes, 50 binin üstünde insanını öldüğü ve artarak ölmeye devam ettiği terör sorununun çözümünü istiyor. Ama nasıl bir çözüm?, bunun yanıtını karar vericiler veremiyor. Çünkü, bu çözüm, pek çok Türk’ün beğenmeyeceği bir çözüm olmak zorunda.
Yani, Cengiz Çandar’ın, önceki gün Radikal’de alıntı yaptığı eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın kafasındaki, “PKK’nın üst kadrosuna af” gibi çözümler. İlave olarak, bir dönem terörist olanların siyasi çözüm planı ile siyasete girmeleri. Çok acıtacak olan bu çözüm planları ile terör sorunu ancak çözülebilecek ve önümüzdeki seçim döneminde de, iktidar partisi böylesine tavizkar ama olması gereken çözüm planlarını içeren yol haritasını asla sunamaz. Muhalefet zaten böylesine acıtıcı ama cesur planların yanından bile geçemez.
Yorum Yap