- 3.10.2012 00:00
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yeniden bu göreve aday olması hâlinde, kurucusu olduğu partisi içinden bazı önemli isimler tarafından bunun engellenmek istenmesinin kendisini çok üzdüğünü, Basın Danışmanı Ahmet Sever aracılığıyla Vatan’dan Ruşen Çakır’a, temmuz ayı sonlarında verdiği söyleşi ile aktarmasından kısa süre sonra, yol arkadaşı, Başbakan Erdoğan ile baş başa bir saati bulan bir görüşme yapmıştı. Bu görüşmede, Gül’ün, Sever’in, Çakır’a aktardığı görüşleri yeniden Erdoğan ile paylaştığı biliniyor. Gül, AK Parti içinden önemli isimlerin, Cumhurbaşkanlığı makamı üzerinden kendisini hedef alır açıklamalarının artık sonlanması gerektiği mealindeki fikirlerini aktarırken, Erdoğan yorum yapmadan yalnızca dinlemiş. Belli ki Erdoğan, sonradan gereğini yapmış ki, partili önemli isimler, artık kendisinin kuvvetle muhtemel olan Cumhurbaşkanlığı’na adaylığı üzerinden Gül’ü yıpratma taktiğini sürekli gündeme getirmez oldular.
Malum TSK, Cumhurbaşkanlığı makamını, yasama ve yargı üzerindeki vesayet sisteminin önemli bir aracı olarak kullanagelmiş ve bu makamın, kimi mensuplarının darbe planları yaparak devirmeye çalıştıkları AK Parti’den bir isim olan Gül tarafından doldurulmasına karşı, bizzat komutan emriyle 2007 yılında sonuçsuz kalan bir elektronik muhtıra yayımlama noktasına gelmişti. Ama Gül’ün, Meclis iradesiyle aynı yıl Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesiyle bu makam askerî vesayetin aracı olmaktan çıkmıştı.
Şimdi de Cumhurbaşkanlığı koltuğu, Gül ve Erdoğan taraftarları arasında bir polemik konusu hâline geldi. 2014’te yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yaklaşık iki yıl olmasına rağmen kimin aday olacağı tartışmaları çoktan başladı bile. Her ne kadar bu koltuğa başka isimlerin de aday olmasına engel yok ise de daha ziyade tartışmalar, Gül ve Erdoğan’ın adaylıkları üzerinden yürüyor. Resmen açıklamasa da Erdoğan’ın, bu makama aday olacağı biliniyor. Gül’ün ise, beş yıllık bir süre için yeniden aday olma hakkı bulunduğu hâlde, Erdoğan’ın resmen açıklaması hâlinde bu göreve talip olmayacağı kuvvetle muhtemel.
Gül’ün, önceki gün Meclis’in açılış oturumunda yaptığı konuşmada, kurucusu olduğu bu iktidar partisinin, bazı politikalarıyla çelişen açıklamaları ve özellikle tutuklu vekillerin, Meclis’te yerlerini almaları gerektiği yolundaki sözlerine, Erdoğan’ın, “bu düşünceyi paylaşmıyoruz,” şeklindeki tepkisi,ikili arasında, Cumhurbaşkanlığı adaylığı üzerinden yeni bir polemik konusu olarak yorumlandı. Gül’ün, Meclis konuşmasında bazı güncel konulara ilişkin yaptığı vurgular, Erdoğan’ın bir gün önceki AK Parti kongresinde yaptığı açıklamalarıyla zıt düştü. Ve bu durum, Gül’ün, Erdoğan’ın kongre konuşmasında ters düştüğü konuları not alıp, Meclis’te bunlara cevap verdiği şeklinde algılandı. Oysaki Gül, Meclis’te yaptığı konuşma metnini, kurultaydan iki gün önce yani cuma günü tamamlamış. Gül, Meclis konuşmasının bütününü ilk kez kendisi yazmış, ve sonrasında danışmanları üzerinden geçmiş ama metin üzerinde değişiklik yapmamışlar.
Parlamenter sistemi esas alan Anglo Sakson gelenekten gelen Gül, konuşmasında, başkanlık sistemine çekincesini ortaya koyarak Erdoğan ile bu konuda da ters düşerken AK Parti’nin, artık vurgu yapmadığı AB sürecine kilitlenilmesi gerektiği çağrısının yanı sıra basına sansür konulamayacağı mealinde sözler sarfetmişti. AK Parti kongresine, bazı medya kuruluşlarının alınmamış olmalarının sonrasına rastlayan konuşmasında Gül’ün, basın özgürlüğünün önemine vurgu yapmış olması, kendisinin deyimiyle Türkiye’ye itibar kazandıracak önemli konularda ödün vermez bir duruş sergilediğinin önemli göstergesi olarak yorumlanabilir.
Gül, gerek önceki günkü Meclis konuşmasında gerekse başka platformlarda yaptığı açıklamalarında, iktidarın reformları aksatmasına karşı hep uyarıcı rol üstlendi. Ama nihai durumda, Gül’ün, kendisiyle birlikte AK Parti’yi kuran yakın yol arkadaşı Erdoğan ile, Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunu, zamanı geldiğinde oturup konuşacağını ve ikilinin, tahminlerin aksine kavgasız gürültüsüz bu sorunu halledecekleri Ankara kulislerinde hâkim olan bir düşünce.
TSK kötü örneği gerekçe olamaz ama...
AK Parti’nin, bazı gazete ve televizyonlara, geçen pazar günkü kongresini izlemelerine getirdiği yasağı, ben de eleştirdim ve Erdoğan’ın, azınlığın da haklarının korunacağını söylediği zaman, andıçladığı bu gazetelerin de azınlık olduklarını hatırlatarak, Başbakan’ın çelişkisine vurgu yaptım. İktidar partisinin, bazı gazete ve televizyonlara uyguladığı yasağın, demokrat çevrelerden eleştiri alması önemli. Zira, AK Parti’nin yeminli düşmanı basın çevrelerinin, iktidar partisinin basın yasağını, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirdikleri gibi bir düşünceye kapılmak yanlış olur. Bir hatırlayın, bu çevreler, onlarca yıl TSK’nın, çoğu medya kuruluşlarına uyguladığı akreditasyon yasağı ve hatta bazılarını, isimlerini vererek “Düşman,” diye yaftaladıklarında neredeydiler? Çağrıldığı hâlde, bazı gazetelere uygulanan yasağı protesto ederek AK Parti kongresini izlemeyen bir medya kuruluşu da varmış. Sevsinler bu sahte ilkeli duruşu, TSK yasaklarına hiç sesiniz çıktı mı? Ama biz ifade özgürlüğüne sahiden inanan gazeteciler, nereden gelirse gelsin basına konan yasakları şiddetle eleştirmeye devam edeceğiz.
loglu@superonline.com
Yorum Yap