- 17.08.2012 00:00
“Yirmi beş yaşlarında... Dağa çıktığı için, yıllarını dağda geçirdiği için memnun değildi. Geri dönmek istediğini, bu savaşın bitmesi gerektiğini, ölmenin ve öldürmenin çözüm olmadığını bildiklerini söylüyordu. Genç yaşına rağmen çok olgun cümleler kurdu. O çocuğu da oraya çıkaran, Kürt sorununun 100 yıldır çözülememiş olması.”
PKK tarafından kaçırılan Hüseyin Aygün, serbest bırakıldıktan sonra dağdaki gerillalarla ilgili izleniminiRadikal’den İsmail Saymaz’a bu sözlerle anlattı. Aygün’ün açıklamaları, zayıf da olsa “dağdan iniş”ve “eve dönüş” tartışmalarını yeniden başlattı. Ancak bu konu da yine diğer her konuda olduğu gibi partiler arasındaki ucuz propaganda yarışına kurban gitme tehlikesiyle karşı karşıya. PKK ve Kürt hareketi Hüseyin Aygün’ün sözlerini AKP’yi köşeye sıkıştırmak için kullanma peşinde koşarken; AKP ve MHP cephesi de Aygün’le CHP’yi vurmaya çalışıyor. Konuya sorumlulukla yaklaşan tek parti yok. Bu arada olan son 30 yıldır olduğu gibi 20’li yaşlarda dağa çıkan veya karakollarda nöbet bekleyen gençlere olacak; politikacılar propaganda savaşı yaparken, onlar toprağa düşmeye devam edecek.
Bunun önüne geçmek bütün partilerin sorumluluğunda; ama en büyük sorumluluk siyasal iktidara düşüyor. Hükümet, PKK’nın dağdan indirilmesi konusundaki eleştirileri kabule pek yanaşmıyor. PKK ve Kürt sorununda önceki hükümetlerden daha ileri adımlar attığını düşünüyor, BDP ve CHP cephesinin eleştirilerini haksız buluyor. Ancak AKP iktidarının dağa çıkışın toplumsal zeminini tümüyle ortadan kaldıracak ya da büyük oranda zayıflatacak adımları bugüne kadar bir türlü atamadığı da ortada. PKK şiddetini Kürtler arasında meşru gören önemli bir kesim bulunuyor. Haklı ya da haksız, akıllıca veya değil; hükümete düşen bu ülkede yaşayan Kürtlerin haklarını vermek ve bunu pazarlık konusu olmaktan çıkarmaktır. Hüseyin Aygün’ün dönüşünde bir mesajdan bahsedeceksek, muhatabı siyasal iktidar olmalıdır. O gençleri dağda tutan gerekçeleri ortadan kaldırmadan onları “terörist” olarak suçlamak çok kolay. Ama bu, sorunu çözmeye yetmiyor. İmralı ve Oslo’da PKK’yla zaman geçirdiği kadar hükümet Meclis’te Kürtlerin haklarını vermek için de mesai harcasaydı silahlı isyanın “meşruiyeti” Kürt sokağında bugün belki de kalmamıştı. Hükümetin böyle düşünmediğinin elbette farkındayım, zaten sorunun çözümüne odaklanmadıkları için de hep statükoyu savunma telaşındalar. Bu pozisyonları iktidarı her geçen gün daha fazla sertlik yanlısı politikalara yöneltiyor. Başbakan’ın demeçlerine yansıyan öfkesi de, moral bozukluğu da kesinlikle Kürt meselesinde çözüm yerine mevcut statükoyu korumaya kalkışmasından kaynaklanıyor.
Hüseyin Aygün’ün açıklamalarının diğer bir muhatabı kuşkusuz kendi partisidir. Ama CHP de o gençleri eve döndürmek için sorumlu bir politika izlemiyor. Eskiye göre yeni CHP’nin Kürt meselesinde önemli mesafeler kat ettiğini vurgulamak gerekiyor. Kılıçdaroğlu’nun Sezgin Tanrıkulu ve Hüseyin Aygün’ü çalışma arkadaşı olarak tercih etmesi, parti içindeki Kemalistlere karşı koruması elbette önemli. Ama yeni CHP de Kürt sorununu siyasal iktidarın zayıf karnı görüp, buradan AKP’yi yıpratmak, güç kaybettirmek peşinde. Bundan daha ilerisine maalesef şimdilik gidemedi. Başbakan ile Kılıçdaroğlu arasında yapılan görüşmenin devamı getirilmedi. Hüseyin Aygün’ün açıklamalarına da CHP destek çıkmadı; Kılıçdaroğlu’nun yaptığı sadece Aygün’ün harcatmamak.
Hüseyin Aygün’ün kaçırılması olayında BDP de iyi bir sınav vermedi. Kaçırılma olayını ucuz bir PKK propagandasına çevirmeye çalıştılar. Kendi partileri lehine bile propagandaya dönüştürmediler. Oysa dağdaki gençler için en fazla sorumluluk göstermesi gereken onlar. Seçmenlerinin büyük çoğunluğunun oğlu, kızı dağda. Gençlerin eve-hayata dönüşü için en küçük bir tartışmayı bile büyük bir çözüm umuduna dönüştürmek BDP’nin görevi olmalı.
Bugünlerde siyasal iktidara güvenimizi yitirmeye başladık, Kürt meselesinin çözümünde dürüst davranmadığı orta çıktı. MHP ile birlikte adeta “milliyetçi cephe” kurmuş durumda. Ama Kürt siyaseti de güven vermiyor. BDP yönetimi bu gençlerin hayatı üzerine kafa yorma yerine, bu olayı PKK propagandasına dönüştürmeyi tercih etti. Barış sözcüğünün içeriği maalesef son yıllarda Kürt hareketi tarafından iyice boşaltıldı. Dağdaki gençlerin samimi bir barış ve eve dönüş arzusu taşıdıklarına inanıyorum; ama ne PKK yöneticileri ne de BDP “barış” konusunda o gençler kadar samimi. Barış için, dağdaki gençlerin eve dönmesi için iktidar kadar Kürt hareketinin de samimi olması gerekiyor.
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap