- 14.08.2012 00:00
PKK, tarihinde ilk kez bir milletvekili kaçırma eylemine imza attı. O isim sadece Dersimlilerin değil, neredeyse bütün Türkiye’nin kalbini kazanmış biri; Hüseyin Aygün. Örgütün kaçırma gerekçesi ise çok tuhaf: “Halktan gelen yoğun şikâyetler üzerine Aygün’ü gözaltına aldık.”
Bu açıklamanın Dersimlileri, Alevileri ve özellikle de Kürtlerin önemli bir kısmını kızdırdığını ve çileden çıkardığını görmek için Dersimlilerin internet gruplarına ve sosyal medyaya bakmak yeterli. Bölgede yaşayan insanların yoğun şikâyetlerini dikkate alan bir örgüt olsaydı şayet karşımızda, çoktan silahları bırakmış olması gerekirdi. Zira Dersimlilerin de, Alevilerin de, Kürtlerin de, Türklerin de tek beklentisi, elde silah birkaç yüzyıl öncesi dönemin yöntemlerini çağrıştıran tarzda dağa adam kaldıran bir örgütün bu yoldan dönmesi yönünde.
Bu yüzden örgütün Aygün’ün kaçırılmasıyla ilgili yaptığı açıklamalar fazlaca gayrıciddi. Kürtler bölgede henüz otorite kuramamış ama bu iddiada olan örgütün yarın öbür gün başa geldiğinde neler yapabileceğini bence Aygün’ün kaçırılması olayıyla bir kez daha iyi anlamışlardır. Eğer bu koşullarda bile Aygün’den rahatsızsa PKK, varın gerisini siz düşünün, yarın o bölgede hangi insanın canının, malının, kişiliğinin, onurunun güvencesinin olabileceğini...
Tabii PKK’nın bu tür kaçırma eylemleri sadece Hüseyin Aygün’le sınırlı bir olay değil. Sadece 2012 içinde asker, polis, korucu, devlet memuru, sağlık çalışanı, siyasetçi ve işçilerin de olduğu 145 kişiyi kaçırmış. Bu sayıya dün Hakkâri’de havalimanı yapımında çalışan 12 kişi daha eklendi. Kuşkusuz, bu tür eylemlerin artmasında PKK’nın bölgeyi “kontrol etme” taktiği yatıyor. Son aylarda dağda “vur-kaç” eylemlerinin yerini “alan tutma” adını verdikleri çapı öncekilere göre daha büyük saldırılar almaya başladı. Ovada ise siyasetçilere, öğretmenlere, memurlara, sağlıkçılara ve işçilere yönelik baskının dozunu arttırdılar. Sivillere yönelik geliştirdikleri bu türden sistemli baskı, sindirme ve saldırılar düşünüldüğünde örgütün bölgede otorite kurmaya çalıştığı kolayca anlaşılıyor. Ve kendi kurmaya çalıştıkları KCK sistemi nedeniyledir ki, Güneydoğu’nun yarıdan fazlası onlar için “hain” ve “işbirlikçi”, dolayısıyla “düşman”; bu yüzden örgütün baskı uygulayacağı hedef kitle içerisinde geniş kesimler bulunuyor.
Aslında bu pratiğe bakılırsa teşbihte hata olmaz karşımızda küçük bir Kemalist KCK devleti var. Uygulamaları, ideolojik formasyonuyla KCK’nın Kürt coğrafyasına bakışıyla tek parti döneminin CHP’sinin Türkiye’ye bakışı arasında hiçbir fark yok.
Hele son günlerde yoğunlaşan Kürtlere özerklik tartışmalarını akla getirince durumun vahameti daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. Hüseyin Aygün’ü kaçıran PKK’nın olası bir özerk yönetimi altındaki Güneydoğu’yu nelerin beklediğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Irak’taki Kürtlerin, keza Suriye’deki Kürtlerin özerk bir bölge kurup kendilerini yönetebileceklerine aklım eriyor ama maalesef Türkiye’deki Kürtlerin fazlasıyla buna hakları olsa bile PKK’nın yönetimi altında kaçacak ülke arayacaklarından şüphe duymuyorum. Daha otorite kuramadıkları bir bölgede kendisinden farklı düşünen siyasetçilere, ekmek parası için devletin bölgedeki inşaatlarında çalışan Kürt işçilere, merkezî bir atamayla bölgeye mecburen giden öğretmenlere, devlet memurlarına, sivillere bugünden bu kadar büyük baskı yapabiliyorsa, bu zihniyetin devletleşmesi durumunda nasıl totaliter bir yapıya dönüşebileceğini düşünmek bile istemiyorum.
Hüseyin Aygün’ün kaçırılması olayına ilişkin BDP’nin tutumu da bence ibretliktir; partinin eşgenel başkanları Aygün’ün kaçırılmasını örgüt ağzıyla “alıkonma” olarak tanımladılar. Bu demokrasi ve demokratlık adına utanç vericidir. Aslında değil Aygün, sıradan bir insanın bile zorla alıkonması düpedüz eşkıyalıktır. Devlet tarafından defalarca “alıkonulan”, özgürlüğü gasp edilen Kürt milletvekillerinin, rehin alınan bir milletvekiline cesaretle sahip çıkamaması tek kelimeyle ayıptır.
Hüseyin Aygün, Dersim tabusunun yıkılmasında önemli rol oynayan bir isim. Yıllar sonra devlet, onun başlattığı tartışmalar üzerine Kürtlerden katliam için özür dilemek zorunda kalmıştır. Katliama uğrayan Dersimlilerin itibarı bu sayede iade edilmiştir. Faili meçhul cinayetlerle ilgili araştırma ve çabalarıyla da öne çıkan Hüseyin Aygün’ün örgüt tarafından “düşman” olarak telakki edilmesi, dağa kaçırılması ayıptır, zulümdür, demokrasi cinayetidir.
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap