- 10.08.2012 00:00
Ankara birkaç ay öncesine kadar PKK’yı askerî olarak sınırladığını ve kontrol altına aldığını düşünüyordu. Bunun verdiği özgüven Başbakan Erdoğan’ın yakın zamandaki bütün demeçlerine de yansıdı. Aynı duygu hükümet üyesi bakanlarda da vardı; demokratik açılım sürecinin koordinatörlüğünü üstlenen Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, BDP lideriyle yaptığı bir görüşmede gayet kendinden emin bir ifadeyle “PKK’yı artık askerî olarak yenebiliyoruz, hükümetimiz onlarla yeniden görüşmeye ihtiyaç duymuyor” diyebildi.
PKK’nın Şemdinli ve Çukurca’daki son saldırıları ise Ankara’nın bu özgüvenini biraz sarsmışa benziyor. Hükümet birkaç ay önce olduğu kadar rahat değil; konuyla ilgili bütün resmî açıklamalarda tırmanan şiddetten duyulan endişe ve kaygı seziliyor. Ankara’daki moral bozukluğunu en iyi Başbakan Erdoğan’ın öfkeli/suçlayıcı açıklamaları ile İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in bazı yazıları/haberleri “havan toplarıyla” bir tutan saçma sözleri yansıtıyor.
Peki, bir kaç ay içinde Ankara’nın dengesini ne bozdu? PKK son aylarda bilmediğimiz bir büyüme içine mi girdi? Örgüt TSK’ya karşı yeni silahlar mı keşfetti, ağır silahlarla mı donandı? Yoksa militan sayıları birden bire iki ya da üç katına mı fırladı?
Başbakan ve etrafındaki isimlerin bu son gelişmelere anlam verme çabası içinde olduğu görülüyor. Fakat PKK’nın artan saldırılarını daha çok Şam-Bağdat-Tahran merkezli Türkiye karşıtlığına bağlama eğilimindeler. Bu etkiyi dışlamıyorum elbette; PKK bu üç ülkeyle de ilişki kurmaya, destek almaya can atıyor olabilir; ama bence sorun biraz daha farklı. Örgütün son aylarda vites büyütmesinin, şiddeti tırmandırmasının daha can alıcı nedenleri var. Sanılanın aksineörgüt gelişip büyümedi, Şam’dan ağır silahlar alarak da bu saldırılara girişmedi ama Kürt sorunu daha da büyüdü. PKK, çapı bölgesel düzeyde genişleyen Kürt sorununun doğurduğu yeni fırsatlardan kendince yararlanmaya çalışıyor. Irak’tan sonra Suriye’de yaşanan gelişmeler, Kürtlere yeni olanaklar sunuyor. PKK bu gelişmeleri kendi lehine çevirmek için tek bildiği şeyi yapıyor; büyük kayıpları göze alarak saldırılar geliştiriyor. Ankara’nın gözden kaçırdığı, örgütün ise belki de doğrudan işin merkezinde olmasından kaynaklanan bir duyarlılıkla fark ettiği gerçek bu.
Ankara’nın yanılgısı PKK’yı kontrol etmenin yeterli olabileceğini düşünmesi ve Kürt sorununu ötelemesi. PKK’yı güvenlik tedbirleriyle sınırlamak mümkün olabilir; ama bu araçlarla Kürt sorununu sınırlamak o kadar mümkün değil. Bu mesele doğası gereği dinamik ve hareketli. Suriye’deki gelişmeler, burayı da etkiliyor; içten ve dıştan etkilerle Kürt sorunu yeni siyasal özellikler kazanıyor, yeniden tanımlanıyor. Kürt siyasi hareketinin meseleye bakış açısı değişiyor ve beklentileri artıyor. PKK da durduğu yerde bir varlık ve değer kazanıyor.
Bütün enerjisini PKK’yla savaşa harcayan Ankara, Kürt meselesini çözmeyi erteleyerek aslında PKK’yı yeniden yeniden üretiyor. Kürt meselesi büyüyor, hükümet ise bu değişimin farkında değil ve olup biten her şeyi PKK’yla ilintilendiriyor. Etkili tedbirler aldığı, çoğu zaman baş edebildiği PKK’yı yeniden canlanıp karşısında görünce de şaşırmaktan kendisini alamıyor. Başbakan Erdoğan’ın Kürt hareketinin beklentileri için “istekleri hiç bitmiyor” demesi çok önemli. Çünkü bu sözler Erdoğan’ın meseleye bakış açısını çok iyi ele veriyor. Bakış açısı böyle olunca haliyle Kürt sorununun derinliği ve ciddiyeti de kayboluyor.
Yine de AKP hükümetinin Kürt sorunuyla ilgili (PKK’yla değil) hangi isteği karşıladığına bakmak gerekiyor. AKP döneminde devletin Kürtleri inkâr ve asimilasyon politikasına son verildi. Kürtçe dili üzerindeki baskılar azaltıldı, Kürtçe TV açıldı. Ama bunlar sadece iktidarın gösterdiği siyasi toleransı yansıtıyor; zira kanunlarda inkâr ve asimilasyona son veren köklü düzenlemeler hâlâ yapılmış değil.
Sorun şu: Siyasal iktidar Kürt sorununu çözmeyi gündemine almadıkça PKK karşısında da başarılı olma şansı yoktur. Onlarca kez bitirilse bile örgüt yeniden doğar, büyür, aynı kavga-gürültü, çatışma ve ölümler sürüp gider.
Kürt sorunu, çözülmediği için PKK’nın temsil ettiği silahlı yol, Kürtler nezdinde meşruiyetini korumayı sürdürüyor. Kürt hareketinin istekleri artıyor. PKK’ya endekslemeden ancak PKK’yı da tümden dışlamadan Kürt sorunu bir an önce çözüm gündemine alınmalıdır. Ama Türkiye’deki Kürtlerin beklentilerinin Irak ve Suriye’dekilerden daha aşağı olmayacağını da bilmek gerekiyor. Eğer Türkiye bunu göze alamaz ve Kürt sorununu çözemezse, ileriki bir zamanda daha fazlasını vermek zorunda da kalabilir, bunu akıldan çıkarmamak lazım.
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap