- 19.06.2012 00:00
Fırat Aydınkaya. Öcalan’ın avukatlarından. 22 Kasım 2011’deki ünlü avukatlar operasyonunda gözaltına alınıp, dört gün İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’nde tutulduktan sonra çıkarıldığı savcılıkta serbest bırakılan — kendisinin deyimiyle— “şanslı” avukatlardan biri. KCK’ya üye olmak iddiasıyla 15 ila 22,5 yıla kadar hapsi isteniyor. Gizlilik kararı sebebiyle hakkındaki suçlamaları ancak iddianame açıklandıktan sonra öğrenebilmiş. Bu arada altı ay boyunca “yasadışı ne iş yaptığını” eşine, anne ve babasına anlatamamış. Bir de kendine tabii. Hakkındaki suçlamalara kaynaklık eden 100 bin sayfalık delil klasörlerini tarayıp içinden kendisiyle ilgili “delilleri” toplamış.
Deliller arasında birinci sırada eşi Özlem Aydınkaya‘nın konservatuar öğrencisiyken (2000-2001) tuttuğu notlar bulunuyor. Daha doğrusu şiirler. Polis ve savcı üşenmeden bu notları (Fırat Aydınkaya’nın deyimiyle çivi yazılarını) çözerek 178 ve 179 nolu delil dosyasına “doküman” olarak kaydetmiş. Şiirlerden bazıları Adnan Yücel‘e bazıları da Yılmaz Odabaşı‘na ait. Bu şiirlerin hepsine burada yer vermem imkânsız ama Yücel’e ait bir dörtlüğü aktarmakta fayda var: “Sen yürürsen rüzgâr yürür/ bir sevinç bağlanır dünyada/ Dokunup geçtiğin her kuraklık/ Yemyeşil bir vadiye döner/ Bizi bu deprem günlerinde/ İnan ki bir baharsız yaşamak...”
Dosyada diğer bir delil ise Avukat Aydınkaya’nın 2001’de İstanbul Barosu’ndan ruhsat alabilmek için hazırladığı Baro staj tezi. Baroya sunduğu bu tezin bir kopyasını da kendi arşivine kaldırmış. Şimdi bu tez, Aydınkaya’ya, “terör örgütü üyesi olduğu” suçlaması biçiminde karşı tez olarak geri dönmüş.
Aydınkaya’ya yöneltilen suçlamalardan üçüncü ve en önemli olanı 27.07.2011 tarihinde Öcalan ile İmralı’da gerçekleşen görüşmedeki diyalogları. Her şey avukat Aydınkaya’nın Öcalan’a Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne sunduğu savunmalarda “epistemolojik açıdan yenilikler olduğunu”söylemesi üzerine başlıyor. Öcalan “Diyalektiğe yeni bir yorum kattım” diyerek söze giriyor. Ve konuşma filozoflar Hegel, Marx, iktisat teorisyenleri Braudel ve Keynes, siyaset bilimci ve sosyolog Hannah Arendt ile başlıyor. Serbest piyasadan, sosyal piyasa kuramlarına, renk teorisinden diyalektiğe ve bilgi öğretisine kadar uzanan anlaşılması güç bir diyalog, daha doğrusu monolog devam ediyor.
Peki, savcılık bu diyalogları nasıl değerlendirmiş dersiniz? Avukat Aydınkaya’nın suçlandığı o bölümü olduğu gibi aktarıyorum: “KONU TESBİTLERİ: Avukatların; ‘savunmalarında epistemolojik (Genelde ontolojik olandan ayrı olarak bilgi ile ilgili felsefi sorunların ve sorunların irdelendiği-açıklandığı felsefi alt alanının adlandırılması) önemli yeniliklerin olduğu, savunmalarında tekel karşıtlığına vurgu yaptığı ve iktisadi olarak serbest piyasa ekonomisine karşı sosyal piyasa kavramını önerdiği...’ şeklinde aktarımlarda bulundukları.
Abdullah Öcalan’ın; ‘Savunmalarında epistemolojik açıdan önemli yeniliklerin olduğu, diyalektiğe yeni bir yorum kattığı, Marks’ın kaba katı bir diyalektik geliştirdiği, Marks’ın anladığı anlamıyla antagonizmanın doğru olmadığı, doğada mutlak yokluğun olmadığı, iki ucun yok etme temelinde birbiri ile mücadelesinin doğru olmadığı, bu mücadelenin yaratıcı ve özgürleştirici olduğu, Marks’ta her şeyin siyah beyaz olduğu, aslında doğada siyah ve beyazın bir renk olmadığı, bu renklerin birbirlerini solumayla var olduğu, dolayısı ile mutlak karşıtlığın doğru olmadığı, bunun proletarya diktatörlüğüne götüreceği, kendilerinin demokratik moderniteyi savunduğu, savunmalarında iktisadi anlamda sosyal piyasa kavramını Braudel’den alarak kendisine göre geliştirdiği ve zenginleştirerek işlediği, yine savunmalarında politikanın özgürleştirdiğini savunduğu, bunu Hannah Arendt’ten aldığı, bu konuda saatlerce konuşabileceği, savunmasının en özgün tezlerinden biri olduğu, savunmalarında politika özgürleştirir dediği, politikanın anti devlet olduğu, Hitler faşizminde devletin her şey, vatandaşın hiç olduğu, devlet ne kadar küçülürse vatandaşın o kadar büyük olacağı, bu nedenle özgürleşmek için devlete karşı politikayı savunmanın önemli olduğu, Lenin’in de teori geliştirdiği, pratiğe dökme imkanının olduğu, ancak kendisinin böyle olmadığı, bunu kimsenin anlamadığı, sermaye birikimi konusunun savunması açısından önemli bir kavram olduğu, en az onun kadar önemli diğer bir kavramın da iktidar birikimi olduğu, geçmişte Hitler’in şimdi de Ahmedi Nejad’ın iktidar birikiminin zirvesinde olduğu, bunları siyasete iyi uyarlamak gerektiği’ şeklinde YÖNLENDİRİCİ açıklamalarda bulunarak TALİMATLAR verdiği...”
Tabii söz konusu Öcalan olunca, sarf ettiği her sözü bir suça sokmak o kadar da zor değil. Ama yıllardır Öcalan’ın basına yansıyan görüş notlarını takip eden biri olarak, Aydınkaya ile Öcalan arasında geçen bu diyalogların örgüte ve günlük politikaya girmeden yapılmış en “masum” konuşma olduğunu söyleyebilirim. Devletin onayı ile İmralı adasına giden ve burada müvekkiliyle görüşen bir avukata, bu diyaloglar için 22 yıl hapis istemek sanırım sadece bizim ülkemize özgü bir saçmalık olarak tarihe geçecek. Adnan Yücel ve Odabaşı’nın şiirleri ile Baro staj tezinin suçlama konusu yapılmasına ise hiç girmiyorum...
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap