- 27.04.2012 00:00
BDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak ile Mardin Milletvekili Ahmet Türk’ün ABD’ye gerçekleştirdiği ziyaret, Kürt hareketi açısından önemli bir dönüm noktası olma özelliğini taşıyor. Soğuk Savaş döneminin şekillendirdiği PKK ve onun etkisinde siyaset yapmaya çalışan BDP, bu ziyaret ile ilk defa kendi sınırlarını da aşmış oldu. Çift kutuplu dünyadan kalan ve Kürt hareketini de damardan etkileyen ideolojik kalıpların ve siyasi alışkanlıkların aşılmasında bu ziyaretin domino etkisi yaratacağını düşünüyorum.
Ziyaretin ayrıntılarına gelirsek. Demirtaş ABD’ye uçarken temaslarının amacını “Derdimizi dünyaya birinci elden anlatmak istiyoruz. Bu ne Türkiye’yi şikâyettir ne de çözümü başka yerde aramaktır” diyerek özetledi. BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan da, ABD ziyareti için “Kürt sorununun çözümünde demokratik kanalları açmak, barış için yeni bir anayasa sürecinde uygun iklimi yaratmak açısından çok önemli” değerlendirmesini yaptı.
Selahattin Demirtaş’ın başkent Washington’da görüştüğü önemli isimler arasında ABD Dışişleri Bakanlığı Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Philip Gordon da vardı.Brookings Enstitüsü’nde “Türkiye’nin Kürt Liderleriyle Müzakere” başlıklı panelde konuşan Demirtaş Türkiye’deki Kürt sorunu, Öcalan ve PKK’yla ilgili görüşlerini paylaştı. BDP lideri, aslında Türkiye’de konuştuğundan çok farklı bir şey söylemedi. Ankara ve Diyarbakır’da ne söylüyorsa, Washington’da da aşağı yukarı aynı mesajları verdi. Burada önemli olan bence BDP liderlerinin, bu sorunu Amerika’ya taşıması. Altı çizilmesi gereken nokta burası. Bu ziyaret ABD’de, Kürt sorunuyla ilgili algıyı büyük oranda değiştirecek, zira bugüne kadar Türkiye’deki Kürt meselesi okyanus ötesinde sadece terör ve güvenlik meselesi olarak ele alındı, değerlendirildi. Sürekli böyle algılandığı için de BDP’den PKK’ya mesafe koyması talep edildi. Kürt sorunu ikinci planda kaldı. PKK’yla arasına mesafe koyamayan BDP ise, ABD’ye mesafeli kalmayı seçti. Ancak bu ABD ziyaretiyle BDP, ciddi bir duvarı aşmışa benziyor.
Sadece BDP için değil elbet, bütün Kürt hareketi için bu ziyaret çok önemli. PKK’nın değişim sınırlarını ne kadar zorlayabileceği bu ziyaretle daha iyi anlaşılacak. Kandil’in silahlı mücadeleden demokratik mücadeleye geçiş kararını, bu ve benzeri temaslardan çıkan sonuçlar belirleyecek. Değişim iradesi ve gücü varsa, dünyaya ayak uydurmak için dönüşecek, yoksa, zaten kendisini tüketmeye devam edecek. Ancak, en azından bu ABD ziyareti, Kürt hareketinin “değişme isteği” duyduğunu bize gösteriyor. BDP’li eşbaşkanların ve Ahmet Türk’ün ABD’de yaptıkları temaslar sırasında PKK’ya olmasa bile silaha karşı olduklarını içeren mesajları da önemli. Bu iyi niyetli olduklarını gösteriyor. PKK’nın da aynı niyeti taşıması halinde silahların tümden devreden çıkması çok geçmeden gündeme gelebilir. Yeter ki Başbakan Erdoğan ve tabii ki hükümet, Kürt isyanının silahtan demokratik siyasete geçişine destek versin, dağlardan düz ovaya inişine sıcak bakarak önünü açsın. Bu konuda açık-gizli atılacak adımlardan sonuç alınmaz ve PKK silahta ısrar ederse, zaten kendi sonunu da getirmiş olur. Önemli olan devletin, PKK’nın silah kullanma bahanesini ortadan kaldıracak niyet ve adımları atması. Hükümet, bu konuda Kürtleri ikna ederse, sanırım PKK da daha fazla direnme şansı bulamaz.
Mesud Barzani’nin “Bağımsız Kürdistan” ile ilgili son açıklamalarını değerlendiren Demirtaş’ın şu sözleri bence çok ilginç: “Irak’taki halkların yeni bir statüyle kendisini yönetmek istemesi, eğer barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilecekse, sonuçta oradaki insanların hakkıdır. Ama bu, bölgesel düzeyde daha kanlı savaşlara, etnik çatışmalara yol açacaksa, böyle bir risk varsa, bu konuda çok daha dikkatli olunması lazım. Elbette şu anda Suriye, Irak, İran’daki gelişmeler bütün ve birbiriyle bağlantılı olarak ele alındığında, böyle bir risk vardır. Bugün Irak’ın üçe bölünmesi beraberinde huzur getirmeyecektir. Şu anda tehlikeli bir durumdur. Ama ülkeler gönüllü biçimde de ayrılabiliyorlar fakat şu anda Ortadoğu böyle bir şeye çok müsait görünmüyor.”
Demirtaş’ın bu sözlerine katılıyorum. Ancak şu soruyu sormadan da edemiyorum: Irak Kürdistan’ı için kanlı olacaksa bağımsızlık çıkışını doğru bulmayan ve Barzani’ye karşı çıkan Demirtaş, nasıl oluyor da demokratik özerklik için yıllardır kan akıtan PKK’yı mazur görebiliyor? Doğru olan düşünce bence kanlı olan her çözüme karşı çıkmaktır. Demirtaş’ın da böyle düşündüğü anlaşılıyor. ABD ziyaretinden sonra artık Kürt hareketi içinde bu düşünce ve görüşün güçleneceğini ve PKK üzerinde de silah bırakma baskısının daha çok artacağını düşünüyorum.
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap