- 3.04.2012 00:00
Bahar geldi, ondan olsa gerek, üst üste krizler patlak veriyor. Erken Nevruz kutlamalarını yasaklayanİçişleri Bakanlığı, şimdi de Öcalan’ın 4 nisandaki doğum günü kutlamalarını yasakladı. Bakanlığın gerekçesi, bu tür etkinliklerin “terör örgütü propagandası”na dönüşmesi.
Tabii, BDP’den tepki gecikmedi; Van Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk, yasağa rağmen 3-4 nisanda meydanlarda olacaklarını açıkladı. BDP’nin her yıl 4 nisanda kutlayarak geleneksel hale getirdiği Öcalan’ın doğum tarihi aslında 14 nisan. Bir doğum günü neden 10 gün öncesine alınır, bu da bir muamma. Ama kendileri bilir elbette, ne zaman isterlerse o zaman kutlayabilirler, herhangi bir doğum gününü. Tabii ki kutlamalar şiddet gösterisine dönüşmediği ve yasaları zorlamadığı müddetçe...
Ne hükümet ne başka bir otorite buna yasak getirme hakkına sahip. Hele hele başlamamış, kutlanmamış bir doğum gününü “terör örgütü propagandasına dönüşecek” gerekçesiyle peşinen yasaklamak neyin nesi? Dünyanın en saçma olayı bile olsa getirilen yasak nedeniyle o etkinlik cazip hale gelebilir, birden bire değişik bir anlam kazanabilir.İnsanlar herhangi birinin doğum gününü özgürce kutlama haklarına getirilen sınırlamayı protesto etme zevkini yaşamak için bile gönüllü olarak o etkinliğe katılma isteği duyabilirler. Yani nereden bakılırsa bakılsın bu yasakçı zihniyet sadece ve sadece karşı tepki uyandırmaktan ve engellemeyi amaçladıkları gösterileri daha fazla üretmekten başka bir işe yaramıyor.
Ya da Nevruz’da olduğu gibi belki de iktidarın tek amacı Kürt hareketini şiddet zeminine çekerek kriminalize etmek ve pek çok üyesini gözaltına alarak hapse göndermektir.Kürtlerin bundan çekinmediği korkmadığı ortada; ancak bu yöntemle kamuoyunun tepkisini üzerlerine çekiyorlar. Ve “haksız” olan tarafa dönüşüyorlar.
Ayrıca geçen seneki doğum günü kutlamaları sırasında ortaya çıkan görüntüler pek de bu çağa ait değildi. Doğrusunu söylemek gerekirse çok ilkeldi. Öcalan’ın doğduğu köyden, evden pet şişeler içinde toprak götürülmesi, taşın toprağın öpülmesi lidere bağlılık duyma veya doğum günü kutlamasına manevi bir hava katmaktan daha çok, o törene ilkel bir nitelik kazandırdı. Ki geçen sene ortaya çıkan görüntü de buydu. Öcalan’a vefa gösterilecekse en azından bu bile doğru düzgün, sessiz sakin, aklı başında bir programla yapılmalı.
Öcalan’ın doğum günü kutlamasının bu sene gündeme gelmesinin sebebi, siyasetteki son gelişmelerle bağlantılı. Hükümet, açıkladığı resmî Kürt planında Öcalan’ı devre dışı bırakacağının mesajını verdi. İmralı’yla iplerin tümden kopup kopmadığı konusu ise henüz tam olarak net değil. BDP ve Kürt hareketi de bu yüzden, Öcalan’ın doğum gününü, siyasi mesaj verilebilecek en uygun gün olarak seçti. BDP, yarın için büyük bir hazırlık yaptı. Sloganları da “İmralı muhataptır ve muhatap alınsın”.
Bu girişimin ne kadar sonuç vereceği kuşkulu. Üstelik Öcalan’ı devre dışı bırakan Kandil ve eşbaşkanlığını Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un yaptığı Demokratik Toplum Kongresi (DTK)’nın kendisi. Öcalan’ın “devletle tarihin en büyük anlaşmasını yapmak üzereyiz” açıklamasından bir iki gün sonra Kandil, Diyarbakır’da askeri araziye çekmek için güvenlik personeli kaçırdı ve araziye çıkan askerlerden 13’ünü öldürdü. DTK da aynı gün Diyarbakır’da özerklik ilan etti. PKK saldırılarına ara vermeyerek Çukurca’da mayın patlamasında onlarca askeri daha vurdu. Bu gelişmelerden sonra Başbakan, İmralı’yı oyun dışında tutacak yeni bir yol haritası belirledi. Bunun içinKürt hareketinin “Öcalan muhatap alınsın” taleplerinin samimiyeti bence çok kuşkulu.Çünkü şiddeti düşüncesizce tırmandırarak, Öcalan’ı İmralı’ya gömdüler. Hepsi için olmasa da Kürt hareketi içindeki etkili olan bir grup için bunları rahatlıkla söyleyebileceğimizi düşünüyorum.
Bugün aslında merak edilen hükümetin İmralı’ya yaklaşımı. İktidar, basına yansıdığı gibi gerçekten Öcalan’ı tümden devre dışı bıraktı mı yoksa sadece bırakmayı göze mi aldı? Bu konuda hükümet içinde de mutabakat yok sanırım. Demokratik açılımın koordinatörlüğünü yapan isim olarak Beşir Atalay başta olmak üzere Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ile birlikte kabinede yer alan pek çok ismin “yeni Kürt planı”ndan haberi yoktu. Bu isimler, Başbakan Erdoğan’ın sahiplendiği stratejiye “bürokratların işi” diyerek, mesafe koymaya çalıştılar. Bu itiraz basına yansıyan yeni planın içeriğiyle de ilgili olmalı. Ama yeni strateji bana daha çok PKK ve İmralı’yla diyalogu yasal ve demokratik zemine çekme kaygısı, ayarı olarak görünüyor.Hükümetin İmralı’yla ipleri kesin bir şekilde kopardığını ileri sürmek için çok erken. Kamuoyuna yapılan tüm açıklamalara rağmen bence Öcalan iktidar için hâlâ büyük bir koz olmayı sürdürüyor ve kolayca vazgeçilmeyecek bir aktör olmaya devam ediyor.
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap