- 13.03.2012 00:00
ABD’nin New Yorker dergisi, son sayısında Diyarbakır’da buluştuğu BDP’li yetkililerin görüşlerine yer verdi. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir “Benim kuşağım diyalog isteyen son kuşak” diyor. Baydemir’e göre yeni kuşak çok daha radikal ve çok daha milliyetçi.
Tabii bu sadece Baydemir’e özgü bir fikir değil, Türkiye’de çok sayıda gazeteci, yazar ve aydın aynı görüşü paylaşıyor.
BDP’nin diyalog istediğinden benim kuşkum yok, diyalog taraftarı olduklarından eminim; bu diyalogdan ne anladıkları ise ayrı bir konu, tartışılabilir. Ancak “BDP’nin diyalog isteyen son kuşak” olduğu tezi, bana pek doğru bir saptama gibi gelmiyor. Politik yanı ağır basan bir görüş. Üzeri biraz kazındığında eski/yaşlı politikacıların çocukları, gençleri şiddetin bir aracı olarak kullanmak istedikleri hemen fark ediliyor. Adına “fırtına kuşağı” diyerek idealize ettikleri yeni kuşak Kürt çocukları ve gençleri, asılında, Kürt politikacıların ellerinin altında tutmaya çalıştıkları şiddet kozundan başka bir şey değil. Üstelik kendiliğinden bir durum da değil bu; politikacıların, PKK merkezli Kürt taleplerini kabul ettirmek için genç nüfusu eğitip yönlendirilmesiyle ilgili bilinçli bir tercih.
Çatışma ve savaş ortamında doğan, büyüyen çocukların, gençlerin radikal fikir ve eylemlere meyilli olması anlaşılabilir. Güneydoğu’da, zorunlu göçle büyük şehirlere taşınmış Kürt nüfusu içinde bunu gözlemlemek mümkün. Ancak bu durum, çocukların ve gençlerin çok daha milliyetçi, çok daha radikal bir kuşağa dönüşmek zorunda olduğu anlamına gelmiyor. Böyle zorunlu bir sosyolojik süreç işlemiyor.
Baskı, şiddet ve toplu katliamların yaşandığı ülkelerde genç kuşağın öfkeli ve şiddet yanlısı özellikler gösterdiğine dair gözlemler yapılabilir. Ama detaylı sosyolojik araştırmalara ihtiyaç duymadan, genel bir gözlemle, dünya ile etkileşimi daha sınırlı olan ülkelerde bile, özellikle de Ortadoğu’da, genç nüfusun daha ılımlı, barışçıl görüşlere yöneldiği söylenebilir. Filistin direnişinin en önemli hareketlerinden El Fetih, yıllar önce silahla arasına mesafe koydu; Hamas ise benzer şekilde silahı gündeminden çıkarmaya başladı. Bu gelişmeler herhalde, oradaki daha çok milliyetçi, daha çok radikal genç kuşağa rağmen olmuyor. Üstelik Ramallah, Gazze ve Nablus’taki Filistinli gençlerin hissettikleri İsrail devlet şiddetiyle, Türkiye’deki durum pek kıyaslanamaz.
Halepçe katliamını yaşayan Irak’taki Kürt partileri de silahı ve şiddeti Türkiye’deki Kürt siyasetçiler gibi yüceltmiyor. Saddam’ın 1986-88 yılları arasında Kürtlere karşı düzenlediği “El Enfal Harekâtı”ndan kurtulan bir kuşak bile demokrasi dışı yollara sapmadı. Demokratik siyaseti benimsediler. Bu Kürt yöneticilerin, Türkiye’deki Kürt politikacılara aktardığı en büyük tecrübe - biz buna nasihat diyelim-, silahtan uzak durmaları yönünde.
Ne var ki Türkiye’deki Kürt politikacılar arkalarından gelen genç kuşağın daha radikal ve daha milliyetçi olduğunda ısrarlı. Türkiye’de baskı ortamının hoşnutsuzluk ürettiği ve Kürt gençlerinin buna tepkili olduğu tartışılmayacak bir gerçek. Ancak birinci kuşak BDP’li siyasetçiler gibi bu genç kuşak çıkışı, silahta ve PKK’nın kör şiddetini desteklemekte bulmayacak. Aksini düşünenler varsa, bence büyük hayal kırıklığı yaşayacaklardır.
Birinci kuşak BDP’li siyasetçiler, Kürt siyasi hareketi tarihine, şiddeti destekleyen son kuşak olarak geçeceklerdir. Bunun da anlaşılır bir tarafı vardır; onlar, birinci kuşak siyasetçiler olarak, Kürt halkının toptan inkar edildiği bir devri görüp yaşadılar. İsyan meşruydu, bu yüzden Kürt sokağında PKK’nın hükmü sürdü. Onların çocukları zulüm ve baskı altında doğdu, büyüdü. Bu ikinci kuşak Kürt gençleri deyim yerindeyse öldü, öldürdü. Bu kuşağın ardından gelenlerin yine aynı tekrarı yaşamasını beklemek, yanılgı olur. Dünya ile bu kadar yoğun etkileşim içinde olan yeni kuşağın, kendisini 1970 model PKK isyanına kaptıracağını da nereden çıkarıyorsunuz?Sosyal ve siyasal süreçler gençleri eskiye değil, yeni olana, silaha ve şiddete değil, ılımlı ve diyaloga yöneltiyor. Birinci kuşak Kürt siyasetçiler PKK efsanesiyle büyüdü. Onların çocukları bu efsaneyi tüketti. Yeni kuşak kendi efsanesini yaratmaya yönelecektir. Dünyada gençler milliyetçilikten, radikal fikirlerden, bağnazlıktan uzaklaşırken, Kürt gençlerinin tam tersi istikamete yöneleceğini öne sürmek sizce de yanlış olmaz mı?
Yorum Yap