- 14.02.2012 00:00
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması, dört MİT’çi hakkında ise yakalama kararı çıkarılması, bize, bu soruyu düşünme fırsatı sundu. MİT, 30 yıldır süren, 10 binlerce insanın canına mal olan bu meselenin neresinde? Herhangi Batılı bir ülkede yadsınabilecek bu türden bir sorgulama, sözkonusu Türkiye olunca bana kaçınılmaz geliyor. Modern dünya, Soğuk Savaş döneminin ürünü olan, devlet içinde paralel devlet özelliği taşıyan derin yapılarla hesaplaşmasını çoktan yaptı; ancak Türkiye, hâlâ bu mücadeleyi tamamlamış sayılmaz. Vesayet üreten mekanizmaların başında gelen orduyla hesaplaşma sürüyor, bu konuda, önemli düzeyde mesafe de alındı; ancak bu sistemin diğer önemli ayağına bugüne kadar bir türlü dokunulamadı. MİT ve PKK-KCK bağlantısının gündeme gelmesi bu hesaplaşmanın artık daha fazla ertelenemeyeceğini işaret ediyor.
Kürt sorununun yakın tarihini PKK’yla başlatmak, yanlış olmaz; zira 12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra ayakta kalan tek Kürt örgütü PKK. Bu tarihi baz alarak söylersek, çeyrek asırdan fazla bir zamandır Türkiye’deki Kürt sorununu PKK temsil ediyor. PKK, Cumhuriyet öncesi döneme uzanan Kürt sorununun, günümüzde varlık bulmuş silahlı ve siyasi biçimi. Ancak PKK’nın kuruluşundan günümüze kadar MİT’in örgüt üzerinde azımsanmayacak bir etki mekanizması oluşturduğu iddia edilmektedir. Örgüt liderinin, sivrilmeye başladığı ilk günden itibaren, MİT’in sıkı markajı altında tutulduğu biliniyor; bu konuyu Öcalan’ın kendisi de defalarca dile getirdi. MİT’in örgütle ve lideriyle kurduğu yakınlığın yıllar içinde hangi şekle bürünüp günümüze geldiği hakkında pek fazla ayrıntılı bilgi ve belgeye sahip değiliz; bu konuda pek birşey bilmiyoruz açıkçası, sadece ortalıkta dolaşan birtakım iddialar mevcut. Fakat KCK soruşturmasıyla bu sis perdesinin yavaş yavaş aralanmaya başladığını söyleyebiliriz; basına sızan bilgiler MİT’in PKK’yla çok yakın ilişkiler kurduğu yönünde. Özellikle de son yıllarda bu daha fazla artmış.
İmralı ve Kandil hattında en önemli görevleri üstlenen isimlerin MİT çalışanı olduğunun deşifre edilmesi, gözaltına alınan veya tutuklanan pekçok ismin MİT’in haber elemanı veya çalışanı olmasının anlaşılması, MİT’in “başarısını” ya da “başarısızlığını” sorgulamayı beraberinde getiriyor doğrusu.
MİT’le ilgili son günlerde duyduğumuz sözleri bir peri masalı gibi dinliyor ve okuyoruz.Örgüt içine yüzlerce çalışanını sızdıran MİT’in “büyük işler başardığı” söyleniyor. Tabii sorulacak en temel soru 2005’ten beri PKK’yla doğrudan görüşme başlatan MİT’in, neden başarılı olamadığı ve en azından silahları devreden çıkartamadığı olmalı.
Neden başarılı olamadı, sorusunu tekrarlayıp dururken, birden şu soru aklıma geliverdi; MİT bu işi gerçekten bitirmek istiyor muydu? Son yıllarda Ergenekon soruşturmaları sayesinde keşfettiğimiz bir durum bu; derin devlet, seçilmiş iktidarı baskı altında tutmak için PKK’yı kullanmayı seçmiş, bunun için akla gelmez yöntemlere başvurmuştu.
MİT içindeki bazı derin odakların da aynı stratejiyi denediğine dair şüpheler fazla; bendeki kuşku somut olarak Habur’la ilgili... Eve dönüş için Öcalan’ın yaptığı çağrı üzerine Kandil ve Mahmur’dan gelenlerin Habur’dan girişte yol açtıkları “görüntü krizi” bir anda barış umutlarının yerle bir olmasına yol açmıştı.
Habur’daki kriz doğuran görüntülerin MİT görevlilerinin “ihmal”i sonucu meydana geldiği yönünde ciddi iddialar bulunuyor. Habur olayı bence çok önemli; silahların tümden susmasına bir adım kala, MİT’in basit bir “ihmalinden” dolayı başa dönüldü. Tarihi bir fırsat suya düştü. Yani dağdan gelenlerin örgüt kıyafetleriyle otobüs üzerinde şov yapmalarına izin verilince her şey berbat oldu.
Habur’daki “ihmalin” MİT’ten kaynaklandığını kişisel bir tahmin olarak söylemiyorum elbette; Kandil ve Mahmur’dan eve dönüşte resmen görev üstlenmiş bir ismin beyanlarına dayanarak, ihmalin MİT’teki bazı odaklarca kasıtlı yapılmış olabileceğini ifade ediyorum (Habur şovuna devlet izin verdi 21 Aralık 2011 Taraf ).
İmralı’daki örgüt lideri Öcalan’ın 2006’da MİT’in PKK ile başlattığı Oslo sürecini kendisine yönelik bir “komplo” olarak değerlendirdiğine dikkati çekmek istiyorum.Öcalan, Oslo sürecini başlatan MİT’e mesafeli ve kuşkuyla yaklaştı. Görüşmeleri “Gladio’nun bir oyunu” olarak yorumladı ve PKK ile bazı Kürt siyasetçileri suçladı. Öcalan’ın asıl kuşkusu MİT’in örgütü kendisinden “çalmaya” çalıştığı yönündeydi. Hakan Fidan’ın görüşmelerin başına geçmesi üzerine süreç İmralı merkezli yürümeye başladı, bu da Öcalan’ı yeniden ümitlendirdi. İmralı ile görüşmeler önemli sonuçlar vermek üzereyken 14 temmuz Silvan şoku yaşandı. Öcalan’ın “devrimci halk savaşını durduruyoruz” demesinden birkaç gün sonra 13 askerin öldürülmesi ve aynı gün Diyarbakır’da özerklik ilan edilmesi İmralı-MİT görüşmelerini sonuçsuz kıldı. Bu gayet olağan görünen sürecin aslında arka planı çok farklı; Kandil’in adım adım Öcalan üzerinde kurduğu baskıyı MİT sadece izledi. Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e karşı ordu içinde geliştirilen istifa baskısını okurlar hatırlıyordur. O olay, “genç subaylar rahatsız” başlıklı bir haberle basına yansımıştı. Sonra bunun darbecilerin Özkök’ü istifaya zorladığı planlı bir kampanya olduğunu öğrendik. O sürecin bir benzerini PKK da İmralı üzerinde geliştirdi (1 nisan 2011 tarihli Taraf ’taki ‘Genç PKK’lılar rahatsız’ başlıklı köşe yazımda bu olayın ayrıntılarını aktardım). Öcalan’a “savaşa hazırız” mektupları yazıldı. Öcalan öyle bir noktaya vardı ki, örgüt yöneticilerine karşı “yapmazsanız şerefsizsiniz, ama benim üzerime yıkmayın” diyerek çileden çıktı. Örgütün bu yöndeki mesajını Öcalan’a götüren bir avukatın, bizzat Öcalan tarafından kovulduğu ve bir daha görüşe gelmemesini istediği de biliniyor. Öcalan’a savaşı başlatma talimatı verdiremeyen örgütün, Öcalan’ın “devrimci halk savaşını bitiriyoruz”, dedikten birkaç gün sonra Silvan’da 13 askeri öldürmesi tesadüf değildi elbette; 14 temmuzda Öcalan’a karşı örgüt darbe sürecini tamamladı. İmralı görüşmeleri bitti. Bu süreçte Kandil’e ovadaki bazı Kürt siyasetçiler de ortak oldu. MİT örgüt içinde güç merkezinin İmralı’dan Kandil’e geçmesini sadece izledi. Bu örgüt içi darbe sürecinde MİT, Kandil’den yana durdu; bunu MİT’in KCK içindeki ajanlarının yaptığına da bence şüphe yok.
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap