- 10.02.2012 00:00
“İsmim Hakan Fidan. Müsteşar yardımcısıyım ama Başbakanımızın özel temsilcisiyim. Sayın Başbakanımız bu konuda beni görevlendirdi. Takdir edersiniz ki oldukça hassas bir durum, siyasi riski kabul edilemeyecek derecede yüksek bir durum. Kendisi bu konuda birkaç cümle bile etmedi, sadece bir iki defa bir şey söyledi. Ama etrafta bazı bakanlar defalarca gidip benim ismim ve benim pozisyonumda burada bulunmamın hükümet için çok ciddi bir risk alanı, sıkıntı alanı olduğunu söyledi. Özellikle muhalefetin bulunduğu şartları biliyorsunuz. Zaten onların resmetmeye çalıştığı bir gerçeklik var, buna hizmet edeceklerini kamuoyuna açıklamalarına rağmen Başbakanımız bu konuda ciddi olduğunu, samimi olduğunu, siyasi riski de yüklenmeye hazır olduğunu birkaç defa söyledi. Bu çerçevede biz arkadaşlarımızla beraber çalışmaya başladık.”
Bu konuşmayı sanırım herkes hatırlamıştır; MİT Müsteşarı Hakan Fidan, KCK yöneticileriyle görüşmeleri sırasında Oslo buluşmalarının önemini bu sözlerle hatırlatma gereğini duyuyor. Fidan’ın bu uyarılarda bulunmakta ne kadar haklı olduğu son gelişmelerle daha iyi anlaşıldı. Oslo buluşmalarında birinci derece görevlendirilen MİT’in tepe yöneticileri, bugün, KCK soruşturmasında şüpheli konumuna düşürüldüler.
Ortaya saçılan belgelere bakıldığında MİT yöneticileri ‘çözüm’ için elinden gelen çabayı sarfediyor; siyasi irade, iktidar, Başbakan zaten siyasi risk alarak Türkiye’nin en önemli meselesini, Kürt/PKK sorununun çözmek için fedakârlıkta bulunuyor. Ama maalesef görüşmeler başarıyla sonuçlanmadığı için Oslo görüşmelerini yürütenler sanık konumuna getirildi. MİT’in Oslo görüşmeleri üzerinden KCK soruşturulmasına dâhil edilmesi kuşkusuz çok yanlış bir karar olmuştur. Siyaset kurumunun bir daha böyle bir işe kalkışmasının önünün kapatılmak istendiği de açık.
Ancak, bunlardan bağımsız olarak, KCK soruşturmasının MİT’e uzanması bana hiç sürpriz gelmedi. Sanırım Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde kaçınılmaz duraklardan biri de bu olacak; MİT-PKK ilişkisi yıllardır speküle edilen konuların başında geliyor. 1980 öncesi ve sonrası dönemde, yasadışı pek çok örgütün kurulmasında veya bu örgütlerin yönlendirilmesinde MİT’in parmağı olduğu hep ileri sürülegelmiştir. Son yıllardaki PKK operasyonlarında gözaltına alınan veya tutuklanan üst düzey bazı KCK’lıların MİT çalışanı çıkması da pek normal bir gelişme değil. Özellikle KCK’nın kuruluşunda MİT’in rolüyle ilgili iddialar, aydınlatılmaya muhtaçtır. Habur’dan eve dönüşte ortaya çıkan görüntülerde MİT’in rolü ve Uludere’deki istihbarat konusu da kuşku uyandıran diğer iki kritik başlığı oluşturuyor.
TSK içerisinde önemli bir gücün PKK’yı askerî vesayeti üretmek için yıllarca kullandığı, maniple ettiği bugün artık bir sır değil; ancak MİT içinde de –aynı askerde olduğu gibi– bunun bir karşılığının bulunup bulunmadığı konusuna bugüne kadar nedense hiç girilmedi. Oysa bugün anlıyoruz ki MİT, PKK içerisinde ordudan daha fazla etki ve yönlendirme gücüne sahip. Öcalan’a en yakın olan bazı isimlerin dahi MİT hesabına çalıştığının ortaya çıkması bence bunu gayet iyi açıklıyor (Gözaltına alınan Öcalan’ın avukatlarından biri savcıya MİT çalışanı olduğunu söylüyor. Savcı MİT’e soruyor, MİT ise bu bilgiyi teyit ediyor 9 Şubat 2012, Habertürk, s.12).
MİT’e uzanan KCK soruşturmasının en fazla hükümeti zorlayacağı açıktır. Siyasi iradenin bundan sonra siyasi risk üstlenmesi, fedakârlık yapması bana göre artık bu soruşturmayla uzun bir süre imkânsız hale gelmiştir. Öyle ki Başbakan bile KCK’dan ifadeye çağrılabilecek noktaya getirilerek baskı altına alındı.Oslo süreci, bu son gelişmeyle artık çökmüş görünüyor. Karşıda siyasi olgunluktan uzak, gerçeklikle bağlarını iyice yitirmiş, maniple edilmeye açık, üç-beş yöneticinin çıkar ve hesabını ön planda tutan bir örgütle, Oslo gibi ciddi bir süreci başlatıp sonuçlandırmak hayalcilik olur. İmralı’nın da devre dışı kaldığı bu oyunda gizli-saklı Oslo’lardan medet ummak yanlıştır.
Mevcut durum hükümeti de dar bir alana hapsetti; PKK’yla mücadelede tek başına güvenlik tedbirleri ve askerî çözümle yol alınamaz, bu kesin. O halde yapılacak şey Kürt siyasi alanını genişletmek, Kürt siyasetçiler üzerindeki polis tehdidini kaldırmak, BDP’li siyasetçilerle müzakere etmek, Kürt meselesine ortak bir anayasal reform yapmaktır. Kürt meselesinin çözümünde ve PKK sorununun çözümünde MİT’i olmazsa olmaz bir kurum olarak görmek bence hata. Silahları elinde bulunduran güç olarak PKK’yla gerektiğinde Meclis kararıyla gizli-açık görüşmeler yapılır. Alınacak bir risk varsa bunu da Meclis alır.
Daha önce siyasi risk alarak Oslo sürecini başlatan Başbakan Erdoğan ve MİT müsteşarlarını günah keçisi yapmak hatadır.
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap