- 7.02.2018 00:00
Sosyal medyada en çok yalan haber yayan, doğru olmayan bilgilerle toplumu kışkırtan, nefret suçu işleyen, algı operasyonu yapan hesaplar bilinenin aksine siyaset, medya ve sanat dünyasının tanınmış isimleri. İsmi, kimliği belirsiz hesapların algı operasyonlarına katkısı ise çok az.
Yılların gazetecileri, nam yapmış yazarları; siyasi partilerin genel başkan yardımcıları; reklam yıldızları, bar sanatçıları, neredeyse her gün bir başka asparagas, uyduruk bilgiyi sosyal medya hesabı üzerinden dolaşıma sokuyor, kamuoyunu yanlış yönlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda kin ve nefret suçu işleyerek toplumu da benzer duygu ve hislerle doldurmaya çalışıyor.
Dışarıdan bakıldığında zararsız, önyargılı, ideolojik hassasiyetlerden kaynaklı görünen bu yalancılık hali aslında profesyonel bir dezenformasyon faaliyetinin parçası. Bu yüzden de az bilinen, trol hesaplar yerine daha çok tanınmış isimler tercih ediliyor algı operasyonları için. Sosyal medyada algı operasyonları genellikle şu yolu izliyor: Ya trol bir hesaptan atılan yanlış haberler tanınmış hesaplar tarafından paylaşılarak çoğaltılıyor ya da bazı ünlülerin hesaplarından yaydıkları kışkırtma ve yalan içerikli bilgiler, trol hesaplar tarafından yayılarak geniş kesimlere ulaştırılmaya çalışılıyor.
24 Haziran seçimlerinden önce, herkesin yakından tanıdığı bazı ünlü hesaplardan oyların çalınacağına ilişkin kasıtlı yanlış bilgilerin yayıldığına hep beraber şahit olduk. İçlerinde siyasi partilerin önde gelen isimleri, sanatçılar, gazeteciler vardı. Peki bu hesapların isteği ve amacı neydi?
Bu yalan bilgileri kızgınlıklarından, öfke duymalarından, siyasi karşıtlıklarından veya AK Parti ve Erdoğan’a duydukları düşmanlıktan mı yaptılar? Öyle olmadığını artık biliyoruz.
Bugün artık tüm çıplaklığıyla ortaya çıktığı gibi 24 Haziran’a gelirken CHP ve diğer muhalif kesimleri sokağa çıkartacak bir plan işliyordu. Aklı, hedefi olmayan yalan bilgi yoktur. Yanlışlıkla yayılan bilgi elbette olur; ama neredeyse her gün başka bir örneğine rastladığımız bu kasıtlı dezenformasyon çabalarının bir amacı ve hedefi var. Genellikle de toplumu somut olarak bir şeylere hazırlama amacı taşır.
Milletin değerlerini hedef alan, toplumun değişik kesimlerine özgü hassasiyetleri aşağılayan sistematik yayın ve sosyal medya paylaşımlarının amacı, Türkiye’yi inancına, etnik kimliğine, mezhebine, ideolojisine ve yaşam tarzına göre ayrıştırmak ve birbirine düşmanlaştırarak bölmektir. Ve ne yazık ki, geçmişte “karşı propaganda” veya “beşinci kol” faaliyeti olarak değerlendirilen ve bir yer altı çalışmasının ürünü olduğu için de kanunların konusu olan bu dezenformasyon çalışması, bugün artık açık, seçik ve tanınmış kimlikler tarafından gerçekleştirilmekte ve hiçbir yaptırıma uğramamaktadır.
Bu faaliyetlerin içinde olan isimlerin çoğu örtülü bir şekilde devlet içinden korunmakta ve kayrılmakta, medya ve siyaset kurumundan da cesaret-destek almakta; aralarından bazıları da siyasi dokunulmazlık ve yasal boşluklardan yararlanarak medya ve siyasi hayatımızda serbestçe at koşturmaktadır.
Batılı ülkeler artık medyada kasıtlı yayılan haberlere, sosyal medya yalanlarına karşı tedbir almakta ve yeni yasal düzenlemeler getirmektedir. Türkiye ise bu konuda geç kaldığı gibi tedbir almaya da pek istekli görünmemekte. Haberleşme özgürlüğüne, demokratik yayıncılığa, sosyal iletişime elbette yasak ve kısıtlamalar getirilmemelidir; ama yayıncılığı yalan haber üretimine dönüştüren, dezenformasyon yapan internet mecralarına; nefret suçu işleyerek toplumu kışkırtan, kutuplaştıran ünlü hesaplara da sıkı bir denetim şart.
Türkiye’yi dışarıdan yöneltilen operasyonlara kapatılamazsa yeni Gezi’ler, 6-7 Ekim gibi kalkışmaların önü kolay kolay alınamaz. Bir gün Gezi kalkışması biçiminde, bir gün 6-7 Ekim biçiminde karşımıza çıkan iç savaş kışkırtıcıları, yarın da Suriyelilerle çatışma, içki-mini etek, başörtüsü kavgası biçiminde karşımıza dikilir. Kaynağı hedef almayan, kurutmayan hiçbir tedbir bir işe yaramaz. Bunu artık öğrenmedik mi?
Yorum Yap