- 28.03.2018 00:00
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Varna’da buluştuğu AB liderlerinin Türkiye’ye karşı tavırları son derece mahcup ve nazikti. Hele AB Komisyonu Başkanı Juncker’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik darbecilerin suikast girişiminden habersiz olduklarını “itiraf” etmesi, önemli bir politika değişikliğine işaret ediyor.
Gerçi 15 Temmuz akşamı savaş uçaklarının TBMM’yi, Külliye’yi bombaladığı; tankların sivilleri ezerek ilerlediği görüntüler fazlasıyla etkileyiciydi ve bütün uluslararası haber ajanslarında, büyük televizyon kanallarında yer bulmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik suikast girişimi de an be an basına yansımıştı; insan merak ediyor tabii, AB liderleri, 15 Temmuz akşamı Türkiye’de neler yaşandığını sanıyordu ki? Darbecilerin demokrasiyi kurtardığını falan mı?
Evet, doğrusu şu; AB, 15 Temmuz’u, ordunun Erdoğan’dan kurtulma girişimi olarak görüp coşkuyla karşılamıştı. Erdoğan’dan kurtulmaya fazlasıyla odaklandıkları için de gözleri başka bir şeyi görmedi. Darbecilerin 250 vatandaşımızı uçaklarla, helikopterle, tank ve toplarla öldürdüklerini bilmiyor olamazlar herhalde değil mi?
AB, Erdoğan’ın gitmesine o kadar çok yoğunlaşmıştı ki, ne savunuculuğunu yaptığı millet meclisinin bombalanmasını, ne seçimle işbaşına gelen yöneticilerin bir grup azgın darbeci katil tarafından öldürülmek istenmesini ne de tankların üzerinden geçtiği sivilleri gördü. Kaçan darbecilere kucak açan da kendilerinden başkası değildi; Yunanistan, helikopterle firar eden darbecileri Türkiye’ye iade etmedi. Almanya, firari darbecilere Türkiye’ye karşı bilgi vermeleri karşılığında sığınma hakkı tanıdı. Belçika, Fransa ve Hollanda gibi ülkeler de Türkiye’ye karşı faaliyet gösteren darbecilerin sığındığı güvenli limanlar haline geldi.
Fakat ikiyüzlü ve samimiyet yoksunu olduklarından bükemedikleri eli öpmekten de geri durmuyorlar. Darbe gecesi kurtulmayı umdukları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı karşılarında bulduklarında süt dökmüş kediye döndüler. Türkiye’yi birdenbire yeniden hatırladılar.
Elbette görüntüde de olsa bu tavır değişikliği anlaşılmaz değil; Türkiye’nin geçen sürede AB karşısında eli fazlasıyla güçlendi. Darbeyle önünü alamadıkları Türkiye, 15 Temmuz’dan sonra üst üste gerçekleştirdiği hamlelerle bölgede kilit aktör haline geldi.
Türkiye’yi zayıflatmayı, bölmeyi, parçalamayı uman AB yöneticileri, bu kez karşılarında daha güçlü bir ülke ve liderlik buldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirvede AB’ye ev ödevi verir gibi konuştu: “55 yıldır oyaladığınız üyelik için net adımlar atın. Vize serbestisini siyasi bir mesele haline getirmeyin. Kıbrıs’ta doğal kaynakların paylaşımına Türkleri de dahil edin. Mülteciler için verilen sözleri yerine getirin. Gümrük Birliği anlaşmasını güncelleyin. Türkiye ile AB arasında güvenin tesisi için somut adımlar atın. Türkiye’nin terörle mücadelesini eleştirmeyin, destek verin!”
Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi üyeliğe bir türlü kabul etmemesinin, Ankara’yı bugüne kadar oyalamasının çok önemli bir sebebi var. AB’nin bugüne kadarki niyeti Türkiye’yi üyeliğe almak değil, aksine istikrarsızlaştırmak ve bölmekti. Fakat Türkiye, bu saldırıların (FETÖ ve PKK) üstesinden gelmeyi başarınca politikalarını güncellemek zorunda kaldılar. AB yöneticilerinin Erdoğan karşısında süt dökmüş kediye dönmelerinin sebebi bu.
AB, güçlü olmayan bir devletle asla eşit ilişki kurmaya yanaşmaz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Varna’daki zirvede verdiği tarihi mesaj da buydu; “Türkiye büyük, güçlü bir devlettir; bizimle eşit bir ilişki kurmak zorundasınız. Türkiye, başka türlü bir ilişkiyi asla kabul etmez. Bu gerçeği anladığınızı umuyoruz.”
Zirveden çıkan sonuca bakıldığında AB’nin bu mesajı aldığı görülüyor. Ortadoğu’da Türkiye’yi hesaba katmadan hareket edemeyecekleri açık. Bundan sonra Türkiye’ye ikinci sınıf devlet muamelesi yapamayacaklar. AB’den “ev ödevi” alan Türkiye’nin yerini haklı beklentilerini dile getiren, şartlarını sıralayan ve AB’ye “ev ödevi” veren Türkiye aldı. Bu rol değişimini tarihi bir başarı olarak görmek gerekiyor. Varna’daki AB liderleri zirvesinden çıkan en önemli sonuç bence bu.
Yorum Yap