- 8.02.2017 00:00
CHP, CHP’lilere bırakılmayacak kadar önemli bir parti, en azından Küreselcilerin meseleye bakışı böyle. Yoksa bu partinin genel başkanları hep dışarıdan atanmazdı. CHP’de genel başkanlık koltuğu dışarıdan müdahaleyle, operasyonla el değiştirir. Bugüne değin CHP’de işler kendi iç dinamikleriyle hiç yürümedi, bundan sonra da yürüyeceğe benzemiyor.
CHP hep mi böyleydi yoksa sonradan mı böyle oldu, bilinmez; ama bilinen, bu partinin taban ve teşkilat yapısının yönetimi belirlemede etki sahibi olamadığı. CHP dün olduğu gibi bugün de dışarıdan kontrol edilen bir parti olmayı sürdürüyor.
Bu durum sadece CHP’ye özgü değil elbette; HDP, Saadet, BBP de benzer şekilde dışarıdan kontrol edilen, yönlendirilen partilerdir. Bu siyasi partiler de “Paralel yapı” esasına göre yoğrulmuş, sürülmüş, şekillendirilmiştir.
16 Nisan’dan sonraki gelişmeler, CHP’de yönetim ve genel başkanlık koltuğunun yeniden tartışmaya açılmasını sağladı. Tartışmanın fitilini ateşleyen isim Deniz Baykal oldu; Muharrem İnce ve PM üyesi Fikri Sağlar da bu tartışmaya katılan isimler.
Parti vitrinine yakın zaman önce çıkan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun etkisiyle genel başkan yardımcısı ve parti sözcüsü olan Selin Sayek Böke ise görevlerinden istifa ederek hem bu yeni tartışma sürecine katıldı hem de CHP’de suların durulmayacağının işaretini verdi.
“CHP ne iktidar, ne hükümet; bu tartışmalar neden önemli olsun” diye sorulabilir?
CHP’nin önemi, iktidara alternatif bir parti olmasından gelmiyor, bundan daha çok Türkiye’ye dışarıdan yapılacak müdahalelerde istasyon görevi görmesinden kaynaklanıyor. Türkiye’yi kontrol etmek isteyen Küresel güç, hesaplarını öncelikle CHP üzerinden görmeye çalışıyor. 7 Haziran seçimlerinden bu yana daha açık görüldü ki Küreselciler, CHP’nin yanına Saadet'i, BBP’yi ve irili ufaklı diğer örgütleri de katarak Tayyip Erdoğan’ı devirip Türkiye’de alternatif hükümet oluşturmak istiyor.
CHP’de 16 Nisan’dan sonra başlayan tartışmaların sebebi de budur. 2019’a dönük başlayan tartışma aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın nasıl alt edileceğine dair tartışmadır. CHP bu hedefe kimle, nasıl gidecek; hangi aktörün öncülüğünde bu planı başarıya ulaştıracak; Kemal Kılıçdaroğlu gitsin mi, Deniz Bey gelsin mi, yoksa Selin Sayek Böke’nin öncülüğünde (Fransa örneğinde olduğu gibi) yeni bir siyasal yürüyüş mü başlatılsın?
CHP’deki bütün çekişmenin, kavganın, gürültünün özü, sebebi bu.
Tabii ki bu yarışta son kararı verecek olan CHP’nin kendi yapısı değil, “dışarı”dır; CHP’nin istikametini bugüne kadar olduğu gibi millet değil, Küresel çete belirleyecek. Millete nasıl bir hikaye anlatacakları ise şimdilik meçhul. Bu konuda dikkatleri Doğan Grubu’na vermek gerekiyor; zira Küreselcilerin Türkiye’deki medya ayağını bunlar teşkil ediyor. Kaset kumpasıyla gelen bir genel başkanı “Gandi Kemal” diye hikayeler yazarak millete yutturmaya çalışan Hürriyet kadrosu değil miydi?
Şüphesiz, CHP’de olup bitenler artık ülkenin kaderini belirleyecek kadar önemli değil. AK Parti, son yıllarda yaşadığı tecrübenin de etkisiyle ülkeyi, Batı’nın taşeronluğunu yapan güçlere bırakmayacak kadar şuurlu. 15 Temmuz darbe girişimiyle devlet de, millet de uyandı. Ne Yargı’nın ayak oyunlarıyla, ne siyasi komplolarla ne de FETÖ ve PKK gibi terör unsurlarıyla hükümeti gasp etmeleri mümkün değil. Tuzaklarla, hilelerle, göz boyamayla muhalefetin etkili olma dönemi bitti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyareti sonrası muhalefet bu gerçeği daha fazla fark edecek.
Yorum Yap