- 2.12.2011 00:00
İzliyoruz. Evet, toplum olarak Kürt savaşını izliyoruz. Biraz uzaktan bir seyir bu. Türklerin de Kürtlerin de çoğu, aslında bu pozisyonda. Yakından, araya mesafe koymadan izleyenler, taraf olanlar da var –iki taraftan– elbet; ama onlar azınlıkta kalıyor. Çoğunluk mesafeli; taraflara neredeyse hiç bulaşmak istemiyor, kaçıyor, hatta kayıtsız kalmayı tercih ediyor; taraflara yaklaştıkça onaylamadığı bir savaşa ortak olacağından korkuyor.
Bu mesafe, bana çok önemli geliyor.
Barış için, önemli.
Kürt meselesinde şiddetin bir türlü devreden çıkarılamamasını gerçekçi bir barış önerisinin yoksunluğuna bağlıyorum. Mütevazı bir barış seçeneği olsaydı, sanırım savaş da bu kadar uzun sürmezdi. Sorunun kaynağıyla ilgili hangi gerekçe ileri sürülürse sürülsün Türklerin ve Kürtlerin itiraz edemeyeceği bir barış önerisi masaya gelmediği için bugün hâlâ kan akıyor ve bu ülkede gençler göz göre göre ölüme gidiyor.
Gerçekçi bir barış seçeneği olsa, toplumun çoğunluğu bu savaşa böyle seyirci kalmazdı. Ortada sadece ortak akla makul gelmeyen barış önerileri, şartları var. İki tarafın da itiraz edebileceği türden öneriler, bunlar. Barış olanaklarını tüketmekten ileri gidemiyor ve hızla savaş safhasına geçmeye yarıyor.
Kürt meselesinde “demokratik çözümün” dışındaki bütün kapılar maalesef savaşa açılıyor. Savaşla sağlanabilecek klasik bir “barış” da ihtimali de yok. PKK, silahla yol almanın peşinde, devlet de şiddetle örgütü sindirmenin...
Şiddet seçeneği, iki tarafın da demokratik bir çözüm kaygısı gütmediğini ele veriyor. Bu kısırdöngüyü kıracak tek yol, masaya gerçekçi bir barış seçeneğinin yatırılmasından geçiyor.
Böyle bir öneri yok.
Ne Öcalan’ın yol haritası barış için gerçekçi bir çözüm modeli sunuyor ne de hükümetin demokratik açılımı...
Ortada işte, savaş hâlâ sürüyor.
Birisinin fazlalıkları, diğerinin eksikleri birleştiğinde iç barışı yok ediyor.
Oysa tam da iki tarafın bugün üzerinde mutabık kalabileceği ve toplumun çoğunluğunun da destekleyeceği gerçekçi bir barış önerisi yıllar önce gündeme gelmişti. Hem de üçüncü kişilerden değil, 1999’da örgüt lideri Öcalan tarafından önerilmişti.
Geçmişe dönmek elbet mümkün değil ama bence tarafların üzerinde çalışarak bugüne uyarlayabileceği bir öneri bu.
Türkiye’ye teslim edildikten sonra Öcalan’ın 6 Nisan 1999’da PKK’ya yaptığı çağrı şöyleydi: “Silahlı çatışmalara kalıcı olarak son verilsin. Devlet af ilan etsin. Buna bağlı olarak da PKK kendisini demokratik sistem içinde yasallaşmaya hazırlasın. Türkiye’de ilgili tüm çevreler, uluslararası barış ve insan hakları kuruluşları sürece katkı sunsun.”
Abdullah Öcalan bu çağrısını, 5 Temmuz 1999’da örgütün “Başkanlık Konseyi” adı verilen yönetimine gönderdiği mektupta da şöyle sürdürdü: “Anlamsız şiddet, sorunları içinden çıkılmaz hale getiriyor. Şiddete son vermek sorunların çözümünde temel halka olmaktadır. Kürt sorunundaki çatışma düzeyi şiddet içeriğini fazlasıyla yaşamış ve barış süreci toplumun tüm düzey ve derinliklerinde en temel amaç haline gelmiştir. Ağırlıklı olarak şiddet yaklaşımları objektif olarak çıkmazı derinleştirmekten, sahte bir rant ekonomisi ve politik yapı üretmekten, dolayısıyla en gerici sonuçlara yol açmaktan öteye varmıyor. Mevcut durum aşılmazsa sonuç çıkmazda ve tekrarda derinleşmedir. Gecikmiş de olsa mütevazı ve gerçekçi bir barış seçeneği tek yol olarak karşımızda duruyor.”
Türkiye’nin 1999’da çözüm fırsatını nasıl kaçırdığını anlatmaya çalışmayacağım. Fakat geçmişte “anlamsız” olan o şiddet, 11 yıl sonra bugün yeni bir “anlam” kazanmadı. Şiddet hâlâ “çıkmazı” derinleştiriyor. Çatışmalar dünden farklı ekonomik ve politik sonuçlara yol açmıyor.
Ve en önemlisi Türkler ve Kürtlerin “gerçekçi ve mütevazı” bir barış seçeneğine hâlâ ihtiyacı var.
***
MİT ‘misyoner’ avına mı çıktı
Milli Gazete’nin dünkü “Misyonerlik MİT raporunda” başlıklı manşeti dikkatimi çekti. Haberde MİT’in misyonerleri yakın takibe aldığı iddia ediliyor. Söz konusu rapordan bilgi ve fotoğraflara haberde yer verilmiş. Ve bu rapora göre Güneydoğu’daki “Kürt vatandaşlar” misyonerlerin kıskacı altında. Raporda misyonerlik faaliyeti içinde olan kuruluşların bir listesi de bulunuyor: “Diyarbakır Kilisesi Derneği, Gaziantep Proteston Topluluğu, Yeni Yaşam Kilisesi, Antakya Güney Kore Kwariglim Protestan Kilisesi.”
Raporda iki Korelinin Hakkâri sokaklarında misyonerlik faaliyeti gösterdiği de yer alıyor. Üstelik bu iki Koreli Kürtçeyi de çok iyi biliyor. Raporda misyonerlerin vatandaşlarla konuşurken gizlice çekilmiş fotoğrafları da bulunuyor.
Malum, yakın geçmişte bu tür “misyoner” raporlarını ilginç suikastlar izlemişti. O günlerin artık geride kaldığını düşünüyorum. Ama yine de MİT’in böyle bir rapor hazırlayıp hazırlamadığı benim için merak konusu.
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap