- 5.02.2016 00:00
Doların yükselmesini sağlayan küresel finans çevrelerinin geride "kurtarıcı" bir ümit ışığı bıraktığı da görülüyor. Doların düşmesinin aynı zamanda "bizim elimizde" olduğunu anlatmak istiyorlar.
Peki nasıl?
Evet, anlamak çok zor değil. Talepleri, ekonomi yönetiminin başına finans kapital ile uyum içinde çalışacak isimlerin getirilmesi.
Getirilecek kişilerin isimleri ise hiç önemli değil; eskisi, yenisi fark etmez yeter ki Türkiye'yi ve ülkenin ekonomi dümenini küresel finans merkezlerine kıracak isimler olsun.
Gelecek kişiler faizden yana olsun, yatırımcıyı Türkiye'den uzak tutsun; yüzleri küresel finansın mabetlerine dönük olsun kâfi.
O zaman dolar nasıl da düşer ve işler tıkır tıkır görünürde nasıl da rayında gitmeye başlar.
Ekonomi, Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın karışmadığı, müdahale edemediği özerk bir alan olduğunda hokus pokus düzeliverir.
Doları silaha dönüştüren küresel finansın Türkiye'den beklentisi fazla değil; "doları al, siyasal bağımsızlığı ver" diyor, özetle.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, küresel finansın bu ahlaksız teklifine karşı milleti direnmeye davet etti.
Erdoğan'ın, 15 Temmuz akşamı vatana sahip çıkmak için milleti sokağa davet etmesi ne kadar önemliyse; dolarla ülke ekonomisini vurmaya, siyaseti dizayn etmeye kalkan küresel finansın ahlaksız teklifine karşı, "doları altına ve TL'ye çevir" çağrısı da bir o kadar mühimdir.
Küresel finansın ekonomi üzerinden başlattığı saldırı, FETÖ'nün milletin üzerine tank ve uçakları sürerek yaptığı katliamdan daha az tehlikeli değil; iki saldırı da milli iradeyi ve ülkenin siyasal bağımsızlığını hedef almakta ve aynı merkezden yönetilmektedir.
Türkiye, 15 Temmuz'a direndiği gibi küresel finansın ekonomi silahıyla başlattığı saldırıya da direnecektir.
Siyasal bağımsızlığımızı kaybedersek ülkeyi kaybederiz, daha azını değil.
Yorum Yap