- 26.11.2016 00:00
Evet, uzun süredir bu soru gündemde. AB temsilcileri ve Türk yetkililer arasında yaşanan her atışmadan sonra Türkiye’nin yüzünü Asya’ya çevirerek, Avrupa’ya sırtını döndüğü değerlendirmeleri yapılıyor. CumhurbaşkanıErdoğan ise Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin durma/ kopma noktasına gelmesinin sorumlusu olarak gösteriliyor.
Oysa AB’nin yüzü hiçbir zaman Türkiye’ye dönük olmadı. Ankara, 53 yıldır AB’nin kapısında adeta nöbet tutuyor, 2005’ten beridir de bir türlü sonuca varmayan“Tam üyelik” görüşmelerini sürdürüyor.
Türkiye’ninki uzun bekleyiş, bir arpa boyu yol alamadığı yolda öylesine çakılıp beklemeyi sürdürüyor. Bu bekleyiş milleti çoktan bıktırdı. Avrupa Parlamentosu’nun müzakereleri durdurma kararı ise sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı isyan ettirecek noktaya getirdi.
Sovyetler’den ayrılan ülkeler birkaç ayda AB üyesi yapılırken Türkiye’nin sonsuz bir bekleyişe mahkûm edilmesi elbette kabul edilemez; siyasi iradenin çıkıp Avrupalı muhataplarıyla ciddi ciddi konuşmalarının zamanı çoktan gelmişti.
Avrupa, üyelik sürecini bugüne değin hep Türkiye üzerinde vesayet oluşturma süreci olarak ele aldı. Üyelik şartları aslında örtülü bir şekilde Türkiye’nin yapısal olarak çözülmesini içeriyor. AB’nin yol haritası “Ne kadar vesayet, o kadar üyelik” biçiminde.
Buna son örneği, Terörle Mücadele Kanunu’nun değiştirilmesine dönük talepleri. Terörle Mücadele’nin sınırlarını Avrupa kendisi belirlemek istiyor; AB, PKK’ya dokunulmazlık sağlamak için hükümetten kanun çıkarmasını bekliyor ve bu gerçekleşmeyince de Türkiye “Üyelik şartlarını yerine getirmemiş” sayılıyor.
Avrupa, kendi tarihinden ve değerlerinden vazgeçmediği sürece Türkiye’yi birliğe almaya yanaşmaz. Mevcut ilişki düzeyi ise AB’nin Türkiye’ye olan ihtiyacı kadardır, fazlası değil. Avrupa için Türkiye “sınır bekçisi” olmaktan ileri değil; Türkiye’ye içeriden hâkim olmadıkları sürece de mevcut ilişki düzeyini değiştirmezler.
Türkiye’nin bu durumda bile Avrupa’ya sırtını döndüğü söylenemez; mevcut gerilim aslında AB’nin kendi değerlerine, hatta bir bütün olarak insani değerlere sırtını dönmesinden kaynaklanıyor. Milyonlarca mülteciyi Avrupa kapılarından döndürdükleri gün Batı zaten bitmişti. Mısır darbesine arka çıkarak demokrasiye olan az buçuk inancı da yerle bir ettiler. PKK terörünü ve darbeci FETÖ’yü açıktan destekleyerek Türkiye ile ilişkileri koparma noktasına taşıdılar.
Türkiye’nin bölünme projesini destekleyen Avrupa’yla hiçbir şey olmamış gibi yola devam etmek mümkün değil. Türkiye-AB geriliminin kaynağında işte kimsenin gözardı edemeyeceği bu gerçek yatıyor. Gerisi teferruattan ibarettir.
Yorum Yap