- 6.02.2016 00:00
AK Parti’ye yakın yazarların gündemini uzun süredir “mahalleye dışarıdan gelenler” oluşturuyor. Neresinin dışarı, neresinin içeri olduğunu tam olarak tarif edemeseler de şikayet ettikleri konu yine de anlaşılmaz değil; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleyenlerin illâ da dindar mahalleden yetişmiş olmaları gerektiğini savunuyorlar. “Erdoğancı” olmak için “mahalle locası”ndan onay ve sertifika şartı koşuyorlar.
Mahalle milliyetçiliğinin kuşkusuz siyasi bir arkaplanı var. Dindarlar, uzun süre siyasal sistemden dışlandıkları gibi kamu hayatının döndüğü mahalleye girmelerine de izin verilmedi. Eski Türkiye birbirleri arasına görünmeyen hudutlar çekilmiş, birbirine düşman mahallelere ayrılarak kolayca yönetilen, dışta Batı’ya bağımlı içte Batı yanlısı zümrelerin vesayeti altında tutulan bir ülkeydi.
Devlet bürokrasisini ve askeri arkasına alan “laik zümre” ülkeyi uzun süre “laikçiler” “dindarlar”, “Kürtçüler”, “Aleviler” biçiminde mikro gruplara bölerek asıl olanı yani bütünü, millî olanı unutturdular. Bireyi bütünden koparmanın en kolay yolu onu mikro kimliklere bağlamaktan geçer.
Batı ya da dünyayı yönetmeye talip zevat alt kimlikleri öne çıkararak, fonlayarak, büyüterek, hatta olmadığında yaratarak Türkiye’yi daha kolay kontrol edilir bir ülke haline getirdi. Türk vatandaşları alt kimliklere bağlandıkça bütünü unuttu; bütünü koruma iddiasında olanlar ise 80 yılın getirdiği alışkanlıklarla zihinlerde örülen mahalle duvarlarını aşamadı.
Türkiye’nin varlık yokluk mücadelesi verdiği, kuşatma altına alındığı bugünlerde bile hala çoğu mahalle bekçisi abi, kendi alt kimliğinin çizdiği sınırları aşamamakta, mahallesinin dışında kalan ülkenin bütününü görememekte, yaklaşmakta olan tehlikeyi fark edememekte.
AK Parti’nin Tayyip Erdoğan liderliğindeki 14 yıllık yönetim serüveni önemli oranda alt kimliklerin güç kaybetmesine yolaçmış, “milli çıkarlar” ülkenin çoğunluğunun davranışlarını belirleyen öncelikli kritere dönüşmüştür.
Bu gelişme karşısında yapay kısmı ağır basan, hormonlu kimlikler daha çok agresifleşmiş, Batı’nın güdümündeki örgüt ve partilerin de etkisiyle, bütüne karşı cephe alır konuma gelmiştir.
Çok olağandışı bir gelişme olmasa da son yıllarda içeride ve dışarıda yaşanan sert siyasi çatışmaların ana sebebi Türkiye’nin yaşadığı bu değişimdir. Alt kimliklere böldükleri Türkiye’yi daha kolay yöneten yerli ve yabancı güç çevreler bütünün öne çıkmasından, mahallelerin genişlemesinden, milli kimliğin değer kazanmasından son derece rahatsız. Ve bu dönüşümü alt kimlikleri bütüne karşı kışkırtarak engellemeye çalışıyorlar.
Aslında uzun süredir hudutlar kalkıyor, yapay kimlikler çözülüyor, eski mahalleler birbirine karışıyor.
Hafızaların gerisine itilen, bastırılan yok edilmeye çalışılan vatan, millet ve ülke bilinci genel üzerinde hakim olmaya başlıyor, üst kimliğe dönüşüyor.
Tayyip Erdoğan’ın tüm dünya medyasının saldırısına rağmen yüzde 52 ile cumhurbaşkanı seçilmesinin arkasında bu “milli ruh” var.
7 haziran’da yüzde 41 oy olan AK Parti’nin 1 Kasım seçimlerinde yüzde 50 oyla iktidara gelmesinin sırrı, ülkenin tehlikede olduğunu gören vatandaşların mahalle milliyetçiliğini bırakarak vatanı koruma duygusuyla sandığa gitmeleridir.
Ülke değişti, değişiyor; “Mahalleden değil”, diye birilerini suçlamak da olsa olsa bir acziyetin ifadesidir. Mahalle localarından icazet alarak ne siyaset, ne yazarlık yapılır.
Mahallenin kıymetini, mahallenin yerliliğini bilerek yinelemekte fayda var; mahallesiz köyler, kentler, ülkeler yapay ve ruhsuzdur. Lâkin “mahalle tahakkümü” gütmek, doğru sözlerin sadece kendi mahallesinden çıkacağını iddia eder tarzda davranmak, mahallenin bizatihi maneviyatına aykırıdır. Böyle bir tutum hem mahalleye, hem köye, hem kente, hem de ülkeye yani bütüne zarar verir.
Yorum Yap