- 31.01.2015 00:00
Cemaat, seçimlere parti olarak girmesi yönünde HDP'ye gaz vermeye devam ediyor. Selahattin Demirtaş ile Doğan ve Gülen grubu yazarlarının gizli toplantısından sonra Nazlı Ilıcak, HDP'ye oy vereceğini açıkladı. Cemaat'e bağlı Metropoll araştırma şirketi de dün yayımladığı seçim araştırmasında HDP'nin oy oranını yüzde 9,3 olarak gösterdi.
HDP'nin yüzde 10 seçim barajını aşması elbette imkânsız değil ama barajı aşmak için radikal hamlelere ihtiyaç var. Mesela silahların tümden bırakılması ve eve dönüş için, göstermelik bile olsa bazı adımların atılması... İmralı'nın Kandil'e seçim öncesi silahsızlanma çağrısı yapacağı iddia ediliyor; böylesi bir hamle yapılsa dahi HDP'nin barajı aşma garantisi yok. KONDA'dan Bekir Ağırdır'ın tespitlerine göre HDP, sekiz metropolde oylarını üç kat artırabilirse ancak barajı aşabilir. Seçime birkaç ay kala HDP'nin bu oy artışını sağlayabilmesi mümkün görünmüyor. Durum böyleyken HDP'nin, Cemaat'in manipülatif araştırmalarıyla, Doğan medyasının teşvikiyle yola çıkması ne kadar sağlıklı olabilir?
HDP'nin yüzde 10 seçim barajını aşmasını doğrusu gönülden isterim; bu, sivil siyasetin güç kazanması adına sevindirici bir gelişme olur. Ancak politikacılar gerçekçi olmak zorunda; Kürt siyaseti henüz gelişme evresinde. Daha son iki yıldır başlayan çözüm süreciyle birlikte kendilerini Türkiye'ye anlatabilme fırsatı buldular. Türkiye, Yunanistan da değil; korkunç ekonomik krizle ve siyasi kaosla boğuşmuyoruz. Türkiye, seçmenin oy tercihinde radikal değişiklikler yapabileceği şartlardan uzakta. Heyecanlı ve iddialı olmak güzel, seçimlerde HDP rüzgârı estirme fikri de iyi; ama HDP'nin parlamento dışı kalması telafi edilmesi zor sonuçlar doğurabilir. Kürt hareketi, "Bu kez dananın kuyruğu değil, kendisi bizde kalır" diye Meclis'i gözden çıkarma riskine giremez. Dağdaki silahlı adam böyle düşünebilir ama politikacılar böyle hareket edemez, "Ya hero, ya mero" diyemez. İyi ölçülüp biçilir, ciddi araştırmalar yapılır; eğer seçim barajını aşmaya gerçekten yakın bir rakam elde edilirse bir risk alınabilir. Ama ortada sadece Cemaat'in anketleri, Nazlı Ilıcak'ın oy vereceğine dair deklarasyonu ve Cihangir takımının afaki seçim analizleri bulunuyorken, HDP'nin "İlla da seçimlere parti olarak gireceğim" diye tutturması doğru bir seçim stratejisi olamaz.
Seçimlere parti olarak girip girmeme konusunda ben ortada henüz resmi bir karar görmedim. Kandil ve HDP böyle bir karar aldıysa neden ilan etmiyor? Neyi bekliyorlar?
Elbette ki Öcalan'ın kararını bekliyorlar. Seçimlere parti olarak girme yönünde oluşturdukları algı üzerinden Öcalan'a baskı yapıyorlar. Öcalan "parti olarak seçime girilsin" dese bir türlü, demese başka bir türlü bir sorun. Ben hâlâ Öcalan'ın son kararını vermediğini ve HDP'yi bu tehlikeli maceradan ya da tuzaktan çekip kurtaracağını düşünüyorum.
Görünen şu ki; HDP'nin seçimlere parti olarak girmesi yönündeki planı kendi ihtiyaçlarından daha çok AK Parti iktidarını zorlamak üzerine kurulmuş. Baraj geçilemediğinde fatura iktidar partisine kesilecek. Büyük umutlarla HDP'yi seçimlere sokup, baraj altında kaldığında oluşacak öfkeyi hükümete yöneltecekler. Kargaşa ve kaos çıkarılarak -Kandil'in memnun olmadığı- çözüm süreci bozulacak ve hükümeti istedikleri koşullarda yeniden masaya oturtmaya çalışacaklar. Doğrusu böyle kötü niyetlerle kurulu bir seçim stratejisinin başarılı olacağını hiç sanmıyorum. Evdeki hesap çarşıya uymayabilir; Kandil ve HDP, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan da olur.
Yorum Yap