- 18.09.2014 00:00
Hasan Cemal, Hürriyet gazetesinden Cansu Çamlıbel’e verdiği röportajda Kürt hareketinin Öcalan’ı Atatürk gibi tabulaştırdığını söyleyerek şikâyet etmiş. Erdoğan gibi Apo’yu da eleştirmek istediğini belirten Cemal, bunu ancak Öcalan özgür kaldıktan sonra yapabileceğini vurgulamış.
Abdullah Öcalan’ı örgüt içinde tartışmak zordur; bu doğru. Örgütün tartışılmaz lideridir Öcalan. 15 yıldır bir ada hapishanesinde tutulmasına karşın Öcalan’ın örgüt üzerindeki etkisi de, yetkisi de azalmadı. Aksine bu sürede Türkiye’deki Kürtler arasındaki sempatisi giderek arttı. Ancak, bu durumdan düne kadar şikâyetçi olan devletti, liberaller değil. Bu durum bile ne kadar tuhaf günlerden geçtiğimizi göstermeye yetiyor.
Devletin yıllarca Öcalan ile örgüt arasına fitne sokmaya çalıştığı sır değil. 1986′da, 1990′da, 2003 ve 2004 arasında devlet defalarca PKK’yı bölmek için girişimde bulundu.2007′den sonra “terörle mücadeleyi” devralan Cemaat, örgütü bölmek ve Öcalan’ı etkisizleştirmek için sistemli bir psikolojik harekât yürüttü. Öcalan’ın kardeşini bile etkilemeyi, kullanmayı başardılar. Fakat tüm dış müdahalelere rağmen PKK bölünmedi, parçalanmadı ve tek bir lider etrafında hareket etmeyi sürdürdü.
Devlet içinde bugün Cemaat olarak ayrışan derin güç, Öcalan’ın muhatap alınmasına sonuna kadar direndi. Ancak galip gelen siyasi irade oldu; Erdoğan MİT’i devreye sokarak bugünkü Çözüm Süreci’ni başlattı. Paris suikastı ve sonrasında geliştirilen tüm provokasyonlar tamamen İmralı’daki masayı hedef aldı. Namlunun bir ucunda hükümet olurken, diğer ucunda da her zaman Öcalan bulundu. Nisan 2011′deki avukat görüşmelerinde Öcalan, kendisiyle masaya oturmanın ne anlama geldiğini anlatarak hükümeti de uyarmak istedi. Kendisiyle temas kuran Özal’ın, Erbakan’ın başına nelerin getirildiğini hatırlatarak Erdoğan’ı tedbir alması için uyardı. 7 Şubat MİT darbesini ve daha sonraki süreçlerde Erdoğan’ı hedef alan girişimleri Öcalan, bu görüşme notlarında dile getirmişti.
Tek sözle, öneri veya talimatla dağlarda kimsenin zaptedemediği binlerce silahlı militanı yönlendirme gücüne sahip olan ve bu gücünü belki de ilk kez barış, demokrasi ve özgürlük talepleri için kullanan bir ismi, Öcalan’ı “Atatürk gibi tabulaştırılıyor” diyerek otoriter ilan etmek ne anlama geliyor?Erdoğan’ın en çok kahramanlaştırıldığı dönem orduyu PKK’ya karşı harekete geçirdiği dönemdi. PKK’yla savaştığında liberaller Erdoğan’ı “dünya lideri” olarak görüyordu ama Çözüm Süreci’ni başlattığında onu “diktatör” ilan etti. Bu biraz tuhaf değil mi?
Hasan Cemal’in, Öcalan’ı “özgür koşullarda” eleştirebileceğine ilişkin sözleri de samimi değil. Hasan Cemal ile Öcalan ve PKK ilişkisi biraz karışık bir meseledir.Hangisinin hangisini ne zaman yönlendirdiği, etkilediği tartışmaya açıktır. Hasan Cemal, Öcalan ve PKK’yı etkileme-yönlendirme gücünü tümden kaybettiğini düşündüğü an Erdoğan’a yaptığı gibi onlara da yapmadığını bırakmaz. Öcalan ile ilgili şikâyete başlamasının sebebi de Çözüm Süreci’nin geri dönülemez bir yola girmesiyle ilgili. Süreç geri dönülmez bir aşamayı gerçekten geçtiğinde ve bu, bütün açıklığıyla görüldüğünde, Hasan Cemal’in de Öcalan’la ilgili görüşlerini geri dönülmez bir noktaya taşıyacağına şahitlik edeceğiz. Kürt hareketini bugün hâlâ biraz etkileyebiliyorken “otoriterlik” tartışması başlatarak, Öcalan’ın karizmasında delikler açmaya çalışıyor.
Kuşkukuz PKK’da Öcalan’dan korkulur, ama Öcalan’a biat etmelerinin asıl sebebi korku değil. Öcalan’ın örgüt içinde Atatürk gibi yüceltildiği de yanlış değil ama bunun nedeni ne Öcalan’ın otoriterliği, ne de diktatörlüğüdür. PKK-Öcalan ilişkisi sadece korku üzerine şekillenmiş olsaydı örgüt, 15 yıldır örgütten ve kendi toplumundan uzak bir ada hapishanesinde tutsak olan birinin korkusundan çoktan silkinerek kurtulmuştu.
Öcalan Kürt hareketi için başarıyı temsil ediyor. 30 yıl önce başlayan isyanı ancak onun durdurabileceğine ve anlamlı bir şekilde sonuçlandırabileceğine inanıyorlar. Savaşı hepsi sürdürebilir ama barışı biliyorlar ki sadece Öcalan sağlayabilir.Korkuyla, baskıyla kimsenin lider olamayacağını en çok PKK yöneticileri biliyor. Aralarında korku salmakla ünlenen çok yönetici var. Her dönüm noktasında Öcalan’ın örgütü uçurumdan aldığını tecrübe etmemiş olsalardı, Öcalan’ı başlarında bir gün dahi tutmazlardı. Öcalan’ın otoriter yanı ürettiği aklın ve politik zekâsının yanında o kadar büyük yer tutmaz.
Örgüt tabanı için de öyle. Öcalan, onlar için uğruna hayatlarını adadıkları isyanın sonuca ulaşabilme ihtimalini temsil ediyor. Apo, binlerce PKK’lının boşuna ölmediği ve kör bir savaşın kurbanı olmadığı inancını simgeliyor. İçlerini kemiren kuşkuların yok olmasını sağlıyor Öcalan’ın liderliği, onlara güvenlik duygusu veriyor. Öcalan’ın siyasi hayatındaki en büyük özeleştirisi Sovyetler’in çöktüğü, çift kutuplu soğuk savaş döneminin sona erdiği 1990′lı yıllarda başında olduğu örgütü dönüştürememesi ve siyasal zemine kayarak isyanı sonuçlandıramamış olmasıdır. Bunda devletin olduğu kadar kendisinin de payı olduğunu kabul eder. Öcalan ilk kez silahlı bir isyanı bitirme, örgütünü demokratik zemine çekme fırsatını buluyor. İsyan önderliğinden barışın liderliğine geçiş yapıyor. Tam da bu geçiş sırasında Apo’yu hedef haline getirmek de neyin nesi oluyor Hasan Cemal?
http://serbestiyet.com/kurt-hareketi-apoyu-ataturklestiriyor-mu/
Yorum Yap