- 14.05.2014 00:00
"Paralel devletle mücadelede suskun kalanları tarih affetmeyecek." Bu sözler Başbakan Erdoğan'a ait. Ve parti içi bir değerlendirme. Afyonkarahisar'daki istişare toplantısında Başbakan, partili arkadaşlarına, milletvekillerine paralel devletle mücadelenin önemini yeniden hatırlatma gereği duydu. Zira 17-25 Aralık darbesinden sonra AK Parti milletvekillerinin bir kısmı ve bazı bakanlar derin bir sessizliğe gömüldü. Başbakan Erdoğan ile yakın çalışma arkadaşlarını paralel devletle mücadelede yalnız bırakarak bu savaşı adeta dışarıdan birer seyirci gibi izlediler. Doğrusu Erdoğan'ın, bazı milletvekili arkadaşlarının kendisini yalnız bırakmasını kendisine pek sorun ettiğini düşünmüyorum. 30 Mart öncesi Batman ve Antep gezisi sırasında Başbakan'a bu durumu doğrudan sorma fırsatı bulmuştum. Başbakan, rahat bir şekilde "Bizim partimizde itaat kültürü yoktur, arkadaşlarım beni eleştirir, katılmadığı yanlar varsa söyler. Burada önemli olan liderliktir. Öncelikle lider üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir" dedi. Bu sözlerden anladığım Başbakan Erdoğan'ın, paralel devlete karşı verdiği mücadelenin haklılığına dair bir şüphesi yoktu. Milletin bu büyük mücadelede kendisini yalnız bırakmayacağından da emindi. Halkı kazanmadan, milletin desteğini almadan partiyi ve milletvekillerini kazanmanın da mümkün olmadığını sanırım en iyi Erdoğan biliyor. Bu nedenle de paralel devletle mücadelede hangi vekilin etkin ya da pasif olduğuna bugüne kadar pek aldırış etmedi. Seçim sonuçları halkın paralel devletle mücadelede Erdoğan'ı anladığını ve onu yalnız bırakmadığını gösterdi. Paralel devlet, milletin iradesine kastetmişti, milli iradeyi gasp etmeye kalkmıştı. Halk, Erdoğan'ı destekleyerek yüzyıllık bir darbe parantezini de kapattı ve paralel yapılanmaya en büyük darbeyi seçim sandığında vurdu. AK Partili vekillerin bir kısmı 17 Aralık'ta başlayan, 30 Mart'ta ise atlatılan bu darbe girişimine karşı kenarda izleyici olarak kalmayı seçti. Bu konuda kimseyi suçlamayı doğru bulmuyorum; fakat AK Partili çoğu milletvekilinin milletin gerisinde kaldığını da tespit etmek gerekiyor. Bu vekillerin suskunluğunun arkasında değişik nedenler olabilir. Şantaj, endişe, gelecek ve kariyer kaygısı vb. şeyler sıralanabilir. Ama bunların hiçbirinin asıl neden olduğunu sanmıyorum; esas neden geçmiş korkularından kurtulamamaları ve milletin iradesine güvenememeleri. Paralel devlet, geçmiş korkuları yeniden canlandırarak çoğu vekili susturup "ihtiyatlı" davranmaya sevk etti. 28 Şubat'ta olduğu gibi geçmişin yeniden egemen olmasından korktular. Paralel devletin "Erdoğan'ı ver, kurtul" biçiminde işlediği psikolojik harekatın tesiri altında kaldılar. Birçoğu Başbakan'ın bu darbenin altından kalkamayacağını düşündü belki de; bu nedenle Başbakan’dan sonrasını düşünüp ona göre hareket etme ihtiyacı duydular... Kimsenin niyetini sorgulamaya hakkımız yok elbet ama ortaya çıkan tablo çok trajik. Bazı milletvekilleri kendilerini Meclis'e gönderen millet kadar cesur davranamadı. Yeni Türkiye kurulurken ön saflarda yer almaları gerekenler, paralel devletin darbesini seyirci sıralarında izlemekle yetindi. Hâlâ korkularından kurtulmuş değil bazıları; paralel devletle uzlaşılabileceği ihtimaline göre hesaplar yapıyor ve mücadeleden kaçıyorlar. Ancak halk, kendisini temsilen seçtiği vekillerin, kendi iradesini ve cesaretini boşa çıkarmasını ancak belli bir süre hoş görebilir. İnsanların iradesini uzun vadede, hele de kritik eşiklere gelindiğinde yansıtamayıp, darbecilerle uzlaşma arayışı içine girenleri ise hiç affetmez...
Yorum Yap