- 5.04.2014 00:00
BDP (Barış ve Demokrasi Partisi)'nin 30 Mart'ta 11 il, 68 ilçe, 23 belde belediye başkanlığı kazanarak belli bir başarı düzeyini yakaladığı inkâr edilemez. BDP'nin, seçim sonuçlarına dayanarak Güneydoğu'da özerklik ilan edeceği öne sürülüyor. BDP cephesi ise bu iddiaları baştan beri yalanlıyor; ancak yerelde özerklik inşa sürecine girişeceklerini de gizlemiyorlar. Bu açıklamalar batıda kimi çevreleri yatıştırırken, kimi çevreleri de endişelendiriyor.
Kürt siyasal hareketi, Güneydoğu'yu yıllardır kendi özel alanı olarak görüyor. PKK'nın, Güneydoğu'yu Türkiye'den koparmak için yıllarca silahlı verdiği de sır değil. Ancak PKK lideriAbdullah Öcalan'ın Türkiye'ye teslim edildiği 1999'dan sonra “Bağımsız Kürdistan”stratejisinden vazgeçmesi üzerine durum değişti. Kürt meselesine Türkiye'nin birliği içinde çözüm arayan Öcalan, “demokratik özerklik” projesini geliştirdi. Bu stratejiyi her ne kadar batı merkezli yerel yönetim modellerine örnek alarak ifade etmeye çalışsa da Öcalan, Britanya-İrlanda, İspanya-Bask modellerini hep ön plana çıkardı. Bunlara Irak'taki “Kürdistan Bölgesi” modelini de ekleyebiliriz.
Kürt siyasal hareketi 15 yıldır “demokratik özerklik” stratejisini şekillendirmeye çalışıyor. Bugüne kadar gündeme getirdiklere tanımlar genellikle konjonktürel özellikler gösterdi. Irak ve Suriye'deki gelişmeler de demokratik özerklik konusunda Kürt siyasal hareketinin algısını önemli derecede etkiledi. Yine de Kürt hareketinin “demokratik özerklik” diye üzerinde uzlaştığı ortak bir model var. Türkiye'nin birliği içinde Kürtlerin kendi öz yönetimlerine kavuşmalarını istiyorlar. Kürt aktörlerin ayrıntılarda farklı görüşleri olsa bile özünde hiçbiri sınırlarla oynayacak bir modele yakın durmuyor.
30 Mart seçimlerinden sonra da BDP'nin Güneydoğu'da özerklik ilan etmesi beklenmiyor. Ancak yerel yönetimlerin özerkleşmesi sürecine girecekleri de bir gerçek. Bunu Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını zorla, ortadan kaldırarak değil, demokratik siyasetle değiştirmeye çalışarak yapacaklardır. Öncelikli gündemlerinde ise anadilde eğitim konusu var. Kürtçenin resmi olarak anayasa girmesi için talepleri de zaten hep gündemde. Belediye meclislerini fiili olarak parlamento gibi işletmeye çalışacaklardı. Kürt siyasetinin kendisini kurumsallaştıracağı düzenlemeleri hayata geçireceklerdir. Bu konuda AB (Avrupa Birliği)'nden de ciddi bir destek alabilirler.
Çözüm sürecinin öngörülen şekilde sonuca gitmesi durumunda, ben bu sürecin daha sancısız bir özellik kazanacağını düşünüyorum. Bu yüzden çözüm süreci çok önemli. Çözüm süreci, Türkiye'nin birliğini garanti ediyor. Sınırımızda şimdiden iki Kürt devleti bulunuyor. Kürtler sınır komşularımız aynı zamanda. Demokratik çözüm sürecini işlettiği takdirde Türkiye, sınırlarına dokunmadan Kürt meselesini halletmiş olacak. Türklerle Kürtler binlerce yıldır beraber yaşıyor. Bundan sonra da birlik içinde yaşayacaklardır. Kürtlerin demokratik haklarına kavuşmasını “tehdit” olarak görmek son derece yanlıştır. Gülen cemaati, uzun bir zamandır Güneydoğu'nun Türkiye'den kopacağı propagandasını yapmaktadır. Türk milliyetçilerini kışkırtarak çözüm sürecini sabote etmek istiyorlar. 2009'da demokratik açılımı sabote etmeyi başardılar. 17 Aralık darbesiyle de hem Erdoğan'ı hem de Öcalan'ı “bertaraf” etmeyi istediler. Ancak başarılı olamadılar, kaybettiler. Çözüm süreci Türkiye'nin bölünme projesi değil, kardeşlik projesidir. Bu sürecin sonunda Türkiye daha özgür, daha demokratik, daha güçlü bir ülke olacak.
Yorum Yap