- 8.03.2014 00:00
Ana muhalefet partisi, seçimler yaklaştıkça siyasi zeminden uzaklaşıyor. Birkaç gündür bu noktanın altını özellikle çiziyorum; CHP seçim sandığına çalışmıyor, oylarını artırma hesapları yapmıyor, sandıktan umudu çoktan kesmiş. CHP, siyaset dışı müdahalelerle hükümeti yıkma senaryoları peşinde koşuyor. Bu yüzden de gittikçe siyaset zemininden uzaklaşıyor.
Bunun en açık örneklerinden biri (doğrusu beni çok şaşırtan) CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu'nun, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın yanıtlaması isteğiyle TBMM Başkanlığı'na sunduğu soru önergesi. Tanrıkulu, “Başbakan Erdoğan ve ailesinin Malezya'dan sığınma hakkı istediği doğru mu?” diye soruyor! Bu soru önergesi sayesinde dün gün boyu kara propaganda yapan internet siteleri “Erdoğan'ın Malezya'dan sığınma istediğini, oraya kaçacağını” çevirip durdu. Kemal Kılıçdaroğlu'nun önceki grup toplantısında “Başbakan Erdoğan'ın helikopterle kaçacağı” sözleri de benzer nitelikteydi.
Bu dile, üsluba aslında Türkiye hiç yabancı değil; Özel Harp Dairesi, yakın tarihte geliştirdiği operasyonlarda bu dili kullandı. 27 Mayıs öncesi ve sonrasında Adnan Menderes hakkında aynı kara propaganda yürütüldü. 12 Mart ve 12 Eylül'de, 28 Şubat'ta siyasi iktidarlara karşı benzer psikolojik harekât taktikleri uygulandı. Özel Harp Dairesi, PKK'yla savaşta, özellikle Abdullah Öcalan'a karşı aynı yöntemleri kullandı. Bu Özel Harp'çi dil, Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP'ye getirdiği Hüseyin Aygün tarafından uzun bir süredir kullanıyordu. Tahrik, kışkırtma, tehdit, aşağılama, gözdağı, provokasyon, korkutma, sindirme vb. gibi psikolojik harekat özelliği taşıyan bu dil, seçimlere doğru CHP'nin siyaset diline dönüştü.
Bu üslubun bir siyasetçi üslubu, dili olmadığı açık. Bu dil, bir darbe dilidir; siyasetin canına okumak için seçilen özel harp dilidir. Bu dil, siyasetçileri tehdit, sindirme, korkutma, iradesini kırma, psikolojisini çökertme için belirlenmiş özel bir dildir. Bu dil, derin devletin dilidir.
Seçim yarışında ipi önde göğüslemek isteyen bir partinin kullanacağı propaganda dili de böyle olamaz. CHP, 30 Mart Yerel Seçimleri'ni, paralel devlete verdiği desteği, cemaat ile yaptığı ortaklığı gizlemek için bir kılıf olarak kullanıyor. CHP, AK Parti iktidarının oylarını aşağı çekmek için çalışıyor görünüyor ama aslında Başbakan'ı devirecek devlet içi müdahaleyi zorluyor ya da bir sokak kalkışmasını körüklüyor. CHP seçim sandığını sadece yeni provokasyonlar için kullanmayı planlıyor. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Mustafa Sarıgül, meydanlarda defaatle sandığa hile karışacağını belirtiyor. Peki, seçime hazırlanan, sandıktan çıkmayı uman bir parti, sandığa niye gölge düşürüyor? CHP, sandığı neden itibarsızlaştırma gereği duyuyor? Siyasi bir partinin yapacağı iş mi sandıktan çıkacak sonuca aylar öncesinden çamur atmak? Demek ki CHP'nin sandıktan hiç beklentisi yok!
Bu tabloya bakınca CHP'nin derin devletin Meclis şubesi gibi çalıştığı görülüyor. Kemal Kılıçdaroğlu, partisini derin devletin hizmetine sunmuş durumda. Kemal Bey'in bunu zoraki yapmadığı da belli. Hatta son günlerde Kılıçdaroğlu'nun CHP'yi cemaat adına ulusalcılardan çaldığını düşünmeye bile başladım. AK Parti'den devleti çalmaya kalkan cemaatin, ulusalcılardan da CHP'yi çalması aslında hiç tuhaf değil. Ne de olsa en usta oldukları iş bu.
Yorum Yap