- 1.02.2014 00:00
Fethullah Gülen'in internete sızdırılan ses kayıtlarına ikincisi eklendi. Bu kaydın içeriğine dair herhangi bir yorumda bulunmaya niyetim yok. Gülen, zaten basına sık sık konuşan bir isim; doğrudan yaptığı açıklamalar üzerine değerlendirme yapmayı daha doğru buluyorum. Ancak Gülen ile birlikte cemaatin önemli isimlerinden olduğu öne sürülen (adını vermeyi doğru bulmadığım) bir ismin daha ses kaydı sızdırıldı. Bu kayıtta daha önceki yazılarımda dile getirdiğim görüşleri doğrulayan bazı ifadeler yer aldığı bir şeyler söylemek kaçınılmaz oldu.
26 Ekim'de yapılan görüşme kaydında cemaatin önde gelen isimlerinden olduğu öne sürülen kişi, Öcalan'ın "bertaraf" edileceği bir plandan bahsediyor. Konuşmalardan İmralı'nın gözden düşürülmesini sağlayacak bir çalışmanın yürütüldüğü anlaşılıyor. Dağ ile İmralı arasında "ince" bir ayrımın körüklenmesi öngörülüyor. Konuşmacının anlattığına göre Öcalan, hapiste olduğu için sempatik görünmek zorunda ve dışarıya "yandaş" mesajlar veriyor. Bu durumda dağın Apo'yu dinlememesi sağlanmalı. Kandil, silahları tekrardan konuşturabileceği çizgiye getirilmeli.
Konuşmanın geçtiği tarihte Öcalan üzerinde süreci bitirme baskısı uygulanıyordu. Süreç ha bitti, bitecek diye konuşulurken Öcalan, çözüm sürecini dört ay daha izleyeceğini ve gidişat hakkında kararını seçimlerden sonra vereceğini açıkladı. Örgüte de bu yönde talimat gönderdi. Bu kararın çözüm karşıtı cephede nasıl bir hayal kırıklığı yarattığını hatırlatmaya gerek yok. Sürece karşı yayın yapan medya, Öcalan'ın bu kararını görmezden geldi.
Bu tarihten sonra Öcalan'a yönelik açık örtülü bir itibarsızlaştırma kampanyası yürütülüyor. Öcalan'ı "AKP'nin STK yetkilisi" diye gösteren, "yandaş" ilan eden yazılar, aynı tarihlerde gündeme gelmeye başladı.
17 Aralık'ta Erdoğan'ı hedef alan yargı darbesine paralel Öcalan hakkında da Aydınlık gazetesinde yazı dizisi başlatıldı. Diasporadaki Kürt örgütleri üzerinden Öcalan'ın Türkiye'ye getirildiği ilk günden itibaren devlete teslim olduğu, AK Parti yandaşı kesildiği, Kürt davasını sattığı yönünde propaganda geliştirildi. PKK ve Kandil'e çağrılar yapılarak İmralı'ya tavır alması istendi (Bu konuyu daha önce ele aldığım yazı: http://www.aksam.com.tr/yazarlar/ocalana-paralel-operasyonc2/haber-273495).
Öcalan'ı gözden düşürmeye yönelik bu kampanya, son günlerde daha ileri bir boyuta taşındı. Öcalan'ın kişiliğini hedef alan, onu "korkak", "zayıf", "güçsüz" olarak niteleyen, dolayısıyla Kürt davasına önderlik yapacak nitelikleri taşımadığını savunan görüşler dile getirilmeye başlandı. (Bu konudaki ilgili yazım: http://www.aksam.com.tr/yazarlar/ocalan-erdogana-karsi-konusamaz-mi-c2/haber-279303). Bu psikolojik operasyonun Kürt kamuoyunda yayılmaya çalışıldığını gözlemliyorum. Önce Öcalan'ı "bertaraf" edecek sihirli cümleler piyasaya sürülüyor, nabız yoklanıyor, pek çok cephede tartışma başlatılıyor; ardından da bu görüşler, Kürt siyasetinin en tepesine kadar sokulmaya çalışılıyor.
Öcalan'ı "bertaraf" etme planının Erdoğan'a karşı başlatılan operasyona paralel olarak yürütülmesi oldukça dikkat çekici. Hedefte çözüm sürecini yürüten Erdoğan ve Öcalan var. Abdullah Öcalan'ın 17 Aralık için çok kararlı bir şekilde "darbe" teşhisi koyması, tehlikenin İmralı'ya kadar uzandığını görmesiyle bağlantılıdır.
Kürt hareketinin de bu gerçeğin farkında olduğunu düşünüyorum. Öcalan'ı "bertaraf" ettirecek bir noktaya savrulmaları çok zor. Ancak çözüm sürecinin hâlâ yasal bir çerçeveye kavuşturulmadığı için hükümete yönelik haklı eleştirileri var. Yaklaşan seçimleri de hesaba katarsak, AK Parti'ye karşı sert bir muhalefet sergilemelerinin anlaşılmayacak bir yanı yok.
Yorum Yap