- 31.01.2014 00:00
Hükümet ile cemaat arasındaki savaşta Kürt siyasi hareketinin aldığı pozisyon belki en çok sol çevrelerden tepki topladı. İmralı, Kandil ve BDP hiç olmadığı kadar, sol gruplar tarafından AK Parti’ye destek olmakla suçlandı. En “mantıklı” görünen eleştiri ise Kürtlerin “üçüncü yol”u bulamaması, biçiminde.
Sol, siyasi hayatımızın en kritik zamanlarında kendisine hep “üçüncü” bir yol bulmayı başardı! 28 Şubat ve 27 Nisan’da “Ne şeriat, ne darbe” sloganıyla duruşunu formüle etti; 17 Aralık’ta ise “Yolsuzlukları da Ergenekon’u da AK’lama” tavrını benimsedi. Ki bence solun klasik “yesinler birbirini” tavrı bile, bundan daha kişilikliydi. Hiç olmazsa iktidar savaşının ve siyasi hayatın dışında kalmayı öneriyordu.
“Yolsuzlukları da Ergenekon’u da AK’lama” tutumu ise iktidar savaşının içinde, hükümete karşı cemaatin tarafında yer almayı ifade ediyor. Burada açık bir taraf tutma hali var. Geçmişte en azından “nötr” görünme kaygısı taşırlardı. Ancak, “tarafsızlık”, “üçüncü yol” örtüsünü de üzerlerinden sıyırıp attılar.
Bu açıklığın nedeni, iktidar savaşının gelip dayandığı aşamayla ilgili olmalı. Kavga kızıştığında taraflar bütün güçlerini seferber etme ihtiyacı duyar. Geri cephedekileri de savaşa sürer. O güne kadar tarafsız görünenler de resmi üniformalarını giymek zorunda kalır.
Askeri vesayete karşı seçilmiş hükümetin yanında duramayan, demokrasiyi savunma yerine üçüncü bir yol icat eden sol, 17 Aralık’taki yargı darbesine karşı üçüncü bir yol bile bulamadı, bu basireti bile gösteremedi, bürokratik vesayetin değirmenine su taşımaya başladı, o çevrelerin hazırlayıp iktidarla savaş için cepheye sürdüğü bildirinin nesnesi haline geldi.
Sol, “üçüncü yol”un kapısının bugüne kadar neden hiç demokrasiye açılamadığını, aksine o kapının neden hep demokrasi dışı odakların çağrılarına açık durduğunu makul bir şekilde izah edebilmelidir, yoksa uzun bir süre daha bu eleştirilerden kendisini kurtaramaz.
Hem yolsuzluklarla ilgili endişeleri dile getirip, iktidara karşı eleştirileri sürdürürken, hem de bürokrasinin geçmiş alışkanlıklarını tekrar ederek kalkışılan bu operasyonu darbe olarak nitelemek çok mu zor? Böyle bir tutum, üçüncü bir yoldan çok daha anlaşılır ve dürüst olmaz mıydı sol için?
Ergenekon soruşturmalarında “AKP ve cemaat kendi derin devletini kuruyor” diyen sol, bugün nasıl oluyor da “Ergenekon’u AK’lama” noktasına geldi. Düne kadar Ergenekon soruşturmasını ABD’ye bağlayanlar, “devlet içinde çetelerin savaşı” nitelemesi yapanlar, ne tür bir manevrayla bütün davalara kefil olma noktasına geldi?
Gerçekte bir üçüncü yol varsa o da Kürt siyasi hareketinin yürüdüğü yoldur. 17 Aralık için “darbe” teşhisini koyup demokrasiden yana tavır aldılar. “Darbenin karşısına dikiliriz” dediler. AK Parti iktidarıyla bugüne kadar kimse Kürt hareketi kadar savaşmadı, kimse Kürtler kadar bedel ödemedi. Peki, onlar korkuyorlar mı, çekiniyorlar mı AK Parti’ye karşı tavır almaktan? Yoksa siyasi manevra kabiliyetleri mi yetmiyor AK Parti’yi devirme festivaline katılmaya?
Biraz gerçekçi olalım; burada mesele gayri meşru odakların yürüttüğü operasyonun parçası haline gelip gelmeme meselesidir. Yoksa iktidara karşı olsun veya olmasın, demokrasiye çıkan her yolu canı gönülden desteklemeye hazırım.
Yorum Yap